Sayac
Bugün : 36
Toplam: 303156
En Fazla: 2114
Ortalama: 65

ANASAYFA

ZİYARETÇİ DEFTERİ

İLETİŞİM

 

AYNADAKİ KEMALİZM (ÖZET)

               

www.fecebook.com /sultanmuratakincilari

Tel:0 505-289 46 70

Metin Köse’nin gençlere ışık tutan beş eseri Erguvan yayın evinden çıktı.

Ömrüm Yrım Kalan Koşularla Geçti -  Hatıralarım

Gelelim M.Kemal Ataürk' e 

Sorguculardan biri, "Dikkatlı ol ha, falaka hazır" öbürü "Ne falakası, kemiklerini kırarım."

Kendi kendime düşündüm, bu adamlar kemik kırmaktan falan bahsediyor, susayım mı yoksa konuşup ezberi bozayım mı ? Konuşsam ne yaparlar ? Döverler, kemiklerimi kırarlar ya da öldürürler.

Davam adına gelen ölüm hoş gelir, safa gelir. Ne diyordu Erdem Beyazıt : Bize ne uzak, bize ne yakın ölüm / ölümsüzlüğü tattık , bize ne yapsın ölüm.

Ya üstad Necip Fazıl : Ölüm güzel şey, budur perde ardından gelen haber / güzel olmasa ölürmüydü peygamber.

Konuşmaya karar verdim.Zaten ben köseyim.Köse ne demek ? Sürüyü kesimhaneye götüren koyun demek.Tabi ki önce onun başını keserler.Erken öten horozun başını keserler ama şafağın sökmesine engel olamazlar.

Asiye'nin Göz Yaşı /Roman

Asiye'nin gözlerinden akan yaş,Bodrumdaki safahat ,bodrumlardaki sefaletten duyduğu ızderap ve isyanın ifadesi.

                                                                      *** 

Asiye Hasan'ı sessiz sessiz ağlarken gördü.

"Neden ağlıyorsun?"

"Kalkamaz,çalışamaz isem ne yaparız,aç kalırız diye düşündüm ondan ağlıyorum."

"Hasan,sen inançlı bir insansın,yerdeki kurdun ,daldaki kuşun rızkını veren Allah bizi aç bırakmaz.Sen böyle şeyler düşünme ve üzülme.

1-Aynadaki Kemalizm

M.Kemal Erzurum dan padişah Vahdeddin’e telgraf çeker,”Sizin ayağınızın tozuna  yüzümü sürmeye hasretim” der,çünkü zayıf ve muhtaçtır.Kuvvetlenince de aynı padişaha alçak der,hain der.

Yorumunu size bırakıyorum

17 Kasım 1919’da İngiliz temsilcisi Yarbay Rawlinson,”Cumhuriyet idaresine geçin, İstanbul’u başkent olmaktan çıkarın size yardım edelim” dedi.

Mustafa Kemal’de istenileni yaptı: Hilafeti ve saltanatı kaldırdı, Osmanlı Devletini yıktı, İstanbul’u başkent olmaktan çıkardı, cumhuriyeti kurdu.

Ve de sonra, ülkemizde korkunç bir kültürel soykırım yapıldı. İnsanımızın Türkçe konuşan Fransız olması istendi.

Bu, emperyalizmin taleplerine teslimiyet hareketi, doksan yıldır, milletimize antiemperyalist mücadele gibi sunuldu, sunulmakta. Ne hazin!

"Siz neden Atatürk'ü sevmiyorsunuz"diyorlar.Neden ve nasıl sevelim.Yıldızdaki Hilafeti kaldırdı,İslam Dünyasının başını kesti ama Fener'deki Rum Patrikhanesine dokunmadı.Hiçbir şuurlu müslüman bu zaatı sevmez ,sevemez.Patrikhane muhipleri sevebilirler ,zaten seviyorlar.

 

Yukardaki paragraflar Mustafa Kemal’in karakter yapısını ve de kazandığı zaferlerin sırrını belirler.

Bu bilgileri profesör kılıklı,general kılıklı ,gazeteci kılıklı dalkavukların kitaplarında bulamazsınız.

 Fiatı:10 TL

2-Sivil Toplum Projesi

Bu kitap Sultan Murat Akıncılarının el kitabıdır. Projemizi okuyan, benimseyen gençlerle tanışmak isteriz. Metin Köse

Aşağıda projemizden bir parça okuyacaksınız:

Bir insanın, özellikle bir Müslüman’ın her hareketi bir gayeye matuftur.

Gayemiz okuyan, düşünen; neyi, nerede, nasıl konuşacağını bilen lider tabiatlı gençler, akıncı gençler yetişmesine katkıda bulunmak.

Akın bir ruh, bir dava, bir hareket. Bu ruhu, bu davayı benimseyen herkes akıncı ve hareketimizin doğal üyesi.

Kültürel çalışmalarımıza katılan kardeşlerimiz ise hareketimizin faal üyesidir.

Biz hiçbir İslami cemiyet ve cemaati rakip telakki etmeyiz. Onlar birer ordu; irfan ordusu. Biz ise akıncıyız. 

Akıncı, heeey!

Nerde bir akıncı var, orda akın var demektir.

Nerde bir akıncı var, orda akın başlamalı.

 

 Fiatı:10 TL

3-Gelme Ecel Gelme

Yüzü aşkın kitaptan derlenmiş; sevgi dolu, umut dolu, ızdırap dolu şiirler

Sonsuz karanlığımın ışığı sen hızı sen

Kalbim gök kadar geniş onun tek yıldızı sen

                                                               ………….

Üç gardaşdık bir zamanlar üç gardaş

O toprakta, sen zindanda,ben sürgün

Aklımıza gelirmiydi hiç gardaş

O toprakta ,sen zindanda,ben sürgün.

          Fiatı:8 TL

Erguvan Yayınevi

Tel-Fax: 0  212 5165262 / 0 533 5571108                 

 

Yazar Hakkında

    1944 yılında Aksaray’ın Yaprakhisar köyünde doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Aksaray’da yaptı. Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca bölümünden mezun oldu. Çeşitli ortaokullarda, liselerde ve Selçuk Eğitim Enstitüsünde görev yaptı.

12 Eylül 1980 darbesinde, daha önce Konya Akıncılar Derneğinde verdiği seminerlerden dolayı tutuklandı, dokuz ay tutuklu kaldı.On kişi tek kaşıkla tabakta çay içti. Marmara Üniversitesinde öğretim görevlisi iken, 1982 de ayrılmak zorunda kaldı.

Bir kutlu davaya, mutlu geleceğe inandı. Hayatı boyunca davasının kavgasını verdi. Hep koştu, düştü, kalktı yine koştu. Ömrü yarım kalan koşularla geçti.       

Metin Köse’nin Aynadaki Kemalizm den başka, Yeni Nesil Yeni Toplum ve Sivil Uzlaşma-Sivil Toplum Projesi adlı, sosyal muhtevalı iki eseri ve Gelme Ecel Gelme adlı bir şiir derlemesi bulunmaktadır. 

 

Youtube'da Kamal Atatürk başlıklı sesli makalem var. Dinlerseniz memnun olurum. Saygılarımla...

Dinlemek için tıklayınız...

 

 Önsöz

Mustafa Kemal ve Kemalizm hakkında yazılmış yüzlerce, binlerce kitap olmasına rağmen neden bu kitapçığı yazmak ihtiyacını hissettim? Bir tek nedeni var, okuru düşünmeye, bir başka açıdan düşünmeye davet etmek.

İnsanımız, bilhassa gençler bu konularda düşünmeye başladığı an, ülkemizde çok şeyin hatta her şeyin değişeceğine inanıyorum.

Okurlarımın,özetin sonundaki ütopyamızı,Yeni Osmanlı Devletlerini okumayı ihmal etmemelerini dilerim.

Bu özet üç bölümden müteşekkil:1-Mustafa Kemal 2-Kemalizm 3-Osmanlı Devleti ve Yeni Osmanlı Devletleri

1-Mustafa Kemal

Mustafa Kemal nasıl bir şahsiyet? inanç dünyası, düşünce yapısı, yaşam biçimi nasıl? Nasıl bir devlet adamı ve bir asker?

Geliniz bu sorulara cevap arayalım.

Maksatımız geçmişi günümüze taşımak, kavga konusu yapmak değil.Ama bilelim, sorgulayalım, vicdanızmıda yargılayalım ve de affedelim istiyoruz.

İnanç Dünyası                                                                                           

İnanç dünyasını üç safhada incelememiz gerekir. Fesli Mustafa Kemal, kalpaklı Mustafa Kemal, fötr şapkalı Kamal Atatürk

Fesli ve kalpaklı Mustafa Kemal bir Osmanlı paşası, bir Müslüman, hem de müteşerri bir Müslüman.

Balıkesir’de Zağanos Paşa Camiinde yaptığı konuşma bunun kanıtı.

Şapkalı, fötr şapkalı K.Atatürk’e gelince... Kemalistlerin kimine göre ilah, peygamber, hatta ve haşa Allah. 

. Kimine göre ateist, kimine göre deist, kimine göre agnostik, kimine göre de şaman, yani güneşe tapan.

Ateist,deist,agnostik…bu Frenkçe tabirlerin hiçbirinin İslami terminolojide yeri yok.İslam da birey ya mümindir,ya münkir,ya münafık ya da fasık.Kendileri atalarını Frenkçe tanımladıkları için bizde mecburen kullanıyoruz.

Edip Ayel bir şiirinde aynen şunları söyler:

Zindan kesilen ruhlara  bir nur gibi doğdun.
Türk ırkının en son ulu peygamberi oldun.
Tutsak seni yüce Tanrıyla müsavi
Toprak olmaz kalp, doğmuşsa semavi 
Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses
İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez.  (Atatürk Şiirleri Antolojisi - Behçet Necatigil)

Ne örümcek ne yosun,

Ne mucize,ne efsun

Kâbe arabın olsun

Bize Çankaya yeter.

                        Kemaleddin Kamu

Dalkavukluğun sonu yok. Dalkavuk, “En Büyük Türk Atatürk” diye başlar, onu peygamberlik, ilahlık mertebesine kadar yükseltir. Yeri gelmişken belirteyim. Bu sözü ilk söyleyen kişi Türkçülüğün ve Atatürkçülüğün kitabını yazan Moiz Kohen, nam-ı diğer Tekin Alp idi.Adam kendisi Yahudi,ama Tekin Alp adıyla yıllarca Türk Yurdu Dergisinde Türkçülüğü ve Atatürkçülüğü savundu.

Kemalist tarihçi Cemal Kutay’a göre Atatürk şaman. Yani güneşe tapan “Dün Kuleli ’ye gittim, hepsini yetiştiren kaynak orası. Atatürk’ün şaman olduğunu gösteren bir belge okudum, Atatürk şamandı dedim.” Kuleli beni ayakta alkışladı. (Hürriyet Pazar Eki, 12 Aralık 1999)

Düşünebiliyor musunuz, bir adam askeri liseye davet ediliyor, talebeler toplanıyor, konferans veriyor, Atatürk şamandı diyor, talebeler Onu ayakta alkışlıyor. O gençler subay oldu, ilerde general olacaklar.

İP ,şimdiki Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek 2000’e Doğru dergisinde, M. Kemal’in kendi el yazısı olduğunu iddia ettiği bir takım belgeler yayınlamıştı. O belgelere göre  Atatürk bir ateist. (2000’e Doğru, 22 Şubat 1987, Sayı 8)

İngiliz kadın yazar G. Elison Atatürk’ün kendisine, “Benim dinim yok ve bazen bütün dinler denizin dibine batsın istiyorum ”dediğini ileri sürer. (Mete Tuncay, Türkiye’de Tek Parti Dönemi S:219)

BTB Genel Başkanı şeyh geçinen Haydar Baş’a göre Atatürk hem seyyid ,hem de şerif imiş.Yani,hem Hazreti Hüseyin,Hem de Hazreti Hasan’ın soyundan gelmekteymiş.(Yeni Mesaj,10 Ocak 2014)

İslam dünyasının en yüce kurumu Hilafeti kaldıran,Kur’an alfabesini yasaklayıp Latin alfabesini alan Atatürk hem seyyid hem de şerif imiş.Şeyhimiz böyle buyurmuş!

Son bir alıntı yapmak,bu konuyu bitirmek istiyorum.Atatürk diyor ki:İslam tarihin çöplüğüne ait bir dindir.Kavgacı ruhlu bir sübyancının uydurduğu bu çoban dini medeniyet yolunda milletimizin ayağına vurulmuş bir prangadır.(Mustafa Kemal Pascha,jacgues Benoist-Mechin La Mort d’un Empire) Bu adam siyasilere göre milletimizin ortak değeriymiş!

Bir alıntı yapıyor kaynağını da gösteriyorum.Kaynak doğru mu söylüyor yanlış mı? Onu tehkik etme imkanım yok. T.C.Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu adlı bir kurum var.O kurumun görevi nedir,bunları araştırmak.Araştırsın…

                                                                                                -2-

Düşünce Dünyası:

Düşünce dünyası çelişkilerle dolu. Bu çelişkileri Atilla İlhan “ Hangi Atatürk” Taha Akyol “Ama Hangi Atatürk?” adlı eserlerinde ayrıntılarıyla ortaya koydular.

Düşünce dünyasında ilk dikkatimizi çeken husus şu:Atatürk ilkeli ,ilke koyan,ilke bırakan bir lider değil.Pragmatik bir insan.Neyi,nerede,nasıl konuşmak işine geldiyse;onu,orada,o şekilde konuştu.

Söz gelimi din konusunda onun dindar olduğunu,dinsiz olduğunu ,hatta din düşmanı olduğunu iddia edenler var.Bu kişilerin hepsi de onun konuşmalarında,iddiasını desteleyecek sözler bulur.

Böyle bir karakterin etik ve ahlaki açıdan izahı var mıdır, varsa nedir?

K. Atatürk Millet Meclisinde demokrat: “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.” Çankaya’da ise ”... İçeri girer girmez M. Kemal politikacıların fesatlığı yüzünden kasırga gibi patladı: “Demokrasi çok kişinin, ama zihni karmakarışık aptal kişilerin yönetimidir. Tek sağlıklı hükümet tarzı, tek adamın mutlak hükümdarlığıdır." (H.C. Armstrong. Bozkurt S: 120)

Dikkat ediyorum Kemalistler atalarının yaptıklarından hiç söz etmiyor,”şunu dedi, bunu dedi “diyorlar.

Mustafa Kemal bir Osmanlı Paşası, kültürlü. Elini kaldırsa,benim diyen müftü onun gibi kallavi dua edemez.Güzel sözler söyler.Ama ,söyledikleri ile yaptıkları farklı şeyler.Mustafa Kemal gibi konuşur ,Kamal Atatürk gibi davranır.

Söz gelimi ,”yurtta sulh, cihanda sulh”dedi.Dünyada barışı sağlamak onun elinde değildi.Yurtta barışı sağlayabildi mi,hayır.İç isyanlar neden çıktı? Kürtler neden defalarca isyan ettiler…Bütün isyanlar onun yaptığı kültürel soykırıma tepkiydi.

Her okulda bir heykeli var.Kaidesinde,”öğretmenler,Cumhuriyet sizden fikri hür,vicdanı hür,irfanı hür nesiller ister”yazılı.Güzel bir söz.Ama Atatürk döneminde ülkemizde hürriyetin ha sı ,özgürlüğün ö sü yoktu.Hürriyet isteyen bir kişi ya darağcını ya da zindanda çürümeyi göze almak zorundaydı.

Utanıyorlar

Bakıyorum her yerde Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafı asılı.Oysa Atatürk fesi ve kalpağı yasakladı,Yahudi şapkasını giydi ve giydirdi.Atatürk’ün şapkalı fotoğrafını asmıyorlar,çünkü çirkin.O çirkinlikler adına ne cinayetler işlendi.Utanıyorlar.Daha da utanacaklar…

Yaşam Biçimi

İnanç dünyasını kısaca gördük. Yaşam biçimi de inanç dünyası ile uyumlu: Sofra arkadaşlarının ifadesiyle; her akşam bir büyük rakı, üç paket sigara ve dostlarıyla rindane hayat.

Buna Kemalistler bozuluyor,” neden yazıyorsun” diyorlar. Oysa Atatürk onlar gibi kompleks içinde değildi; çok içki içer, rakıyı çok sever bunu da gizlemezdi.

Bir gün sofradakilere sorar:”Mareşal mütekait-emekli-olursa ne yapar?

_ “Aman Paşa Hazretleri, Allah onun emekliliğini bize göstermesin” cevabını alır.

İsmet Paşa ve kendisi hakkındaki sorulara da aynı cevabı alınca, o dalkavuklardan sağlıklı bir cevap alamayacağını anlar ve kendisi devam eder.” Mareşal emekli olursa bir pösteki üzerine oturur, tespih çeke çeke ölür.” İsmet Paşa emekli olursa, onu bunu çekiştire çekiştire ölür. Ben emekli olursam, bir çilingir sofrası kurar, içe içe ölürüm.(Rasim Özden ören  Yeni Şafak 6.11.2008)

Nitekim…

Kadınlara gelince… M.Kemal Padişah Vahideddin’in kızı, müteahhit Şarık Tara’nın yengesi dahil birkaç tane kıza evlenme teklif etti, hepsinden red cevabı aldı. Kızlar kısa boylu, sarı saçlı, cırlak sesli zabiti beğenmediler.

Araştırmacı yazar Süleyman Yeşilyut’a göre Atatürk 19 kadınla birlikte oldu. Doktor Rıza Nur’a göre ise bu sayı çok daha fazla…

Bu konuyu fazla uzatmak istemiyorum. Ancak şu soruların cevaplandırılması gerekir kanaatindeyim.

Şeyma Kısakürek Sönmez ocak hanımefendi Haber7.com da yazdı:Latife Hanım Çankaya’dan ayrılıp İzmir’e giderken Başvekil İsmet İnönü kompartımanında yanına varır,”Bu olaydan kimseye bir şey anlatma.Aksi takdirde seni öldürtürüm” der.Bu önemli olay nedir? Başvekil neden ölümle tehdit etti?

Murat Bardakçı Haber Türk’deki programında anlattı. Dahiliye Vekili Şükrü Kaya Atatürk’ün doktorunun önünü keser,”içerde duyduklarından kimseye bir kelime söylersen seni vururum” der.Doktor içerde ne duymuş olabilir,bakan neden vurmakla tehdit etti?

Önceleri Atatürk’ün en samimi arkadaşı iken Sağlık ve Maarif Vekilliği yapmış olan,sonraları araları açıldığı için Fransa’ya kaçıp anılarını yazan Doktor Rıza Nur,”Çankaya, o günün Ankara’sının en meşhur ve muteber …… idi, der. Ne demek istedi?

Hindistanlı Müslümanların milli mücadelede harcanması için gönderdi para neden harcanmadı da İş Bankasına sermaye yapıldı? Savaş bittiyse gazi ve şehitlerin yakınlarına verilemez mi idi?

Doktor Mehmet Hakan Sağlam “Lozan’da Yunanistan’a beş milyar lira(o gün için çok para)harp tazminatı kararlaştırıldı. Ama İnönü “Yunanistan fakir” dedi, almadı. Türkiye zengin mi idi?

Hele şu, devrimler denen kültürel soykırımın: Latin alfabesi, Yahudi şapkası, Katolik takviminin bilimsel analizi ne zaman yapılacak?

Hakikat çıplak gezmeyi sever, bu ve buna benzer soruların cevabı açılıkla verilmeli, ilk on yılın muhasebesi yapılmalı ve de Mustafa Kemal günahı-sevabı ile tarihe havale edilmelidir.

İnanç dünyasını,düşünce yapısını,yaşam biçimini kısaca izah ettik.Siz bu zatı çocuklarınıza ve torunlarınıza idol,örnek insan olarak gösterebilir misiniz?.

Ve son bir ek

Atürkün annesi kim ? Zübeyde Hanım. İlk okuldan liseye kadar bunu öğrendik.Ancak , bir tv programında gazeteci Fatih Bayhan , "Zübeyde Hanım Atürkün annesi değil teyzesi" dedi.Karşısında oturan , hızlı atatürkçü Ümit Zileli "Bu da ne demek oluyor , kanıtın ne ?" demedi, toplantıyı terketti.

Atürkün babası kim ? Ali Rıza Efendi. Okullarda böyle öğretilir.Oysa , gazeteci Baaddin Çağdaş Youtube ' da, Atürkün gerçek babasının Ali Rıza Efendi değil, İbrahim (Abraham) İhsan Bey olduğunu iddia ediyor, hatta bir fotoğrafını koyuyor aynı atatürk.

Atatürkün çocukları var mı ? Hayır.İki tane manevi evladı var. Oysa Latife Hanım'ın yeğeni M.Sadık Öke ; Ataürkün  Türklerin atasının Fikriye Hanımdan 2 oğlunun olduğunu ve bunu Atürkün biildiğini iddia ediyor.

Sayın okurlarıım, yüzyıllar önce yaşamış olsa neyse , 1938 de ölen bir devlet adamının ailevi durumu bu denli sorunlu ya da şaibeli olabilir mi ?

K.Atatürk ,Sevilmeyen Lider

Neden sevilmiyor…?

Lider bir parti kurdu,CHP.Partisi sağlığında bir muhalefet partisiyle seçime giremedi,öldükten sonra da,bir kere olsun seçimle iktidara gelemedi.Bu neyin ifadesidir?Kimse kem küm etmesin,liderin kendi milleti tarafından sevilmediğinin ifadesidir.

Şunu belirteyim K.Atatürk’ü sevmeyenler, özel yaşamından dolayı, rakı içtiği için sevmiyor değiller. Bizim insanımız özellikle Müslümanlar bu tür bireysel zaafların üzerinde durmazlar. Söz gelimi, Üstad Necip Fazıl Büyük Kapı adlı eserinde anlatır, der ki:”İçki ve kadınla cahiliye dönemimde bile ilgilenmedim. Ama kumar, beni Paris’de talebe iken yakaladı, bir türlü peşimi bırakmadı. Bu benim hastalığım, tıpkı verem gibi, kanser gibi bir hastalık…”

Necip Fazıl Müslüman gençlerin hepsinin sevdiği, saydığı bir mütefekkir, bir şair. Gençlerin hepsi de üstadın bu zaafını bilirdi ama hiçbiri, bundan dolayı ona saygıda kusur etmezdi.

Atatürk Sevilmeyen Lider.Çünkü:

Milletimizin sevmediği, istemediği, hatta nefret ettiği ne varsa ,hepsi,onun adına, onun döneminde yapıldı.

Mehmetçik Balkan Harbinde Cihan Harbinde ,İstiklal Harbinde din devam etsin,devlet baki kalsın,vatan ve namus kurtulsun diye can verdi,oluk oluk kan akıttı.Geriye kalanlar ise vatanı  Mehmetçiğin ideallerine değil,düşmanın zihniyetine göre şekillendirdi.Daha açık konuşayım:Sofra kuvayı milliye ruhuna ihanet etti.Hainler sevilmez.

1917 ' de Rusya 'ya Kominizm geldi. 1923'de de Türkiye 'ye bir kirli düzen kapitalizm. Kapitalizm inanç dünyamızı kirletti, sosyal hayatı kirletti, ekonomiyi kirletti, ahlakımızı bozdu.

Ruslar Kominizmi başlarından attı , kurtuldular.

Çünkü kominist münkir ve mert kapitalist ise münafık. Üstelik, emperyalizmin içimizdeki maşaları kapitalizme cumhuriyet elbisesi giydirdi , güvence altına aldılar.Günümüzde kapitalizme karşı çıkmak cumhuriyete karşı çıkmak telakki edilir ve ağır suçtur.

Bir kirli düzen,emperyal kapitalizm vatanımızda egemen kılındı,ülkemiz geri bırakıldı.

Farklı düşünen hain telakki edildi,acımasızca ezildi.

Onun döneminde Batının bütün değerleri yüceltildi,bizim mukaddeslerimiz hor ve hakir görüldü,aşağılandı.

Onun döneminde ülkemizde tam bir kültürel soykırım yapıldı.İnsanımızın Türkçe konuşan Fransız olması istendi.

Onun döneminde,maşeri vicdanda yüzyıldır kapanmayan,bin yıl daha geçse kapanmayacak ,kanayacak olan derin yaralar açıldı.

 

Kendisini sevilmeyen kurucu lider konumuna düşürdü.Yazık etti,hem kendine hem milletimize yazık etti.

Bu konuyu ilerde işleyeceğiz.Şimdilik kısa bir karakter tahlili ve kıyaslama yapmamız gerekir.

Kısa Bir Karakter Tahlili

M. Kemal Erzurum’dan Padişah Vahdettin’e uzun bir telgraf çeker, Padişahı aşırı derecede över,  altına da “Kulları Mustafa Kemal” imzasını atar.

Çektiği başka bir telgrafta, “sizin ayağınızın tozuna yüzümü sürmeye hasretim” der. (Taraf, 12 Kasım 2009, Neşe Düzel ’in Taha Akyol’la yaptığı röportaj)

Millet Meclisinin açıldığı gün,”Makam-ı Hilafet ve Saltanatın, vatan ve milletin istiklal ve istihlasından başka bir gaye takip etmeyeceğine vallahi”diye yemin eder. Çünkü zayıf ve muhtaçtır.

Kuvvetlenince de aynı Padişaha alçak der, hain der. Hanedanı; Osman Bey’in, Fatih’in torunlarını; dedelerinin fethettiği topraklardan sürer. Hanedan,o asil insanlar gurbet elde, aç-biilaç perişan olur.

       Mütareke döneminde Türkiyede gazetecilik yapan, İngiliz istihbaratıyla içli dışlı oldugu bilinen Price anılarında,M.Kemal,in kendisine, İngilizlerin Anadolu vilayetlerinden birinde vali olmak istediğini,bunu söylerken yanında Rıfat veya REFET adlı bir generalin daha bulunduğunu, bu isteği Albay Heyvud 'a aktardığını,fakat Albayın bu isteğe itibar etmediğini belirtir.

        Bunu ben söylemiyorum. Yalçın Küçük Türkiye Üzerine Tezler adlı kitabının 5. cildinde yazıyor.

        M. Kemal İngiliz ilişkileri önemli. Bilim insanları bu konuyu derinlemesine incelemeli, kamuoyunu aydılatmalıdır.

İran Şah’ı Türkiye’deki değişimi görmek için İstanbul’a gelir.Beylerbeyi sarayında Mustafa Kemal ile rakı içerler.Önlerinde bir mermer havuz vardır.Üç genç kız yarı çıplak havuza girer,oynaşırlar.İçlerinden en güzeli havuzdan çıkar,”bir isteğiniz var mı?”der gibi Şah’ın önünde durur

Şah,”üşüyeceksin kızım git ,üstünü giy”der.

Bunu da ben söylemiyorum,Atatürk’ün yakın dostu General Fahrettin Altay hatıralarında yazıyor.General,bu rezaletin bilinmesini istemiş olmalı ki anılarında yazmış.

-3-

Ve Kıyaslama

Kimileri diyor ki M.Kemal eleştirilemez, eleştirilmemeli.Neden? vatanı kurtardı. Kimden? Yunanlı’dan.Yunanlı kim? Dünkü eyaletimiz.Oysa..

Oysa 1812 yılında Napolyon bütün Rusya’yı istila etti, Moskova’yı işgal etti ve de yaktı, Napolyon’u yenen, ordusuna 450 000 kayıpla Fransa’ya gönderen General Kutuzov Çar’a ihanet etmeyi düşünmedi. Huzuruna çıktı, ”Vatan kurtuldu ekselans” dedi, kışlasına döndü.

1905 Rus- Japon harbinde, Amiral Togo  Rusları yendi ve Baltık donanmasını batırdı. Bu müthiş zaferi kazanan Amiral Togo demediki: ”Ben koskoca Rusya’yı yenip Japonya’yı kurtardım. Bir takım devrimler yapmanın zamanı geldi. Güneş Tanrıçasının soyundan gelen bir imparatora inanmak hurafedir. İmparatorluğa son veriyor, hanedanı sınır dışı ediyorum. Gitsin, açlıktan gebersinler. Beni ilgilendirmez.

Artık bundan sonra Japonlar medeni Avrupalılar gibi şapka giyecek. Karşı gelen ipe gider.

1500 harflik alfabeyle okuma yazma öğrenilmez, Latin alfabesini alıyorum.

Japonya samuraylar, şogınlar ülkesi olamaz. Modern Japonya’da böylesi geleneksel kurumlara yer yok, hepsini yasaklıyorum…”

Bunların hiçbirini demedi. Kültürel soykırım yapmadı. İmparatoruna ihaneti düşünmedi.Gitti imparatora saygısını bildirdi, kışlasına döndü.

Japonya Türkiye’nin yarısı kadar bir ülke, imparatorlukla yönetiliyor. Bilim ve teknolojide dünyanın en ileri ülkesi. Başkent Tokyo’nun nüfusu 30 milyon. Buna rağmen dünyanın en az suç işlenen şehri. Çünkü Japonya dinine, tarihine, kültürüne hor bakmadı. Geleneksel değerlerini yok etmedi.

Japonya’da bir haydutlar çetesi vardı:Yakuza.Yetkililer,”serseriler başıboş bırakılamaz”dedi,Yakuzayı dağıtmak yerine ıslah ettiler.Dediler ki ,”kadın ticareti yok ,uyuşturucu ticareti yasak.Yapmayacaksınız,yapanıda polise bildireceksiniz.Biz de sizin bar,pavyon,kumarhanelerden aldığınız haraca göz yumacağız.

Böylece devlet serseri takımını zevkine düşkün kişilerin cebinden besledi ve de polise yardımcı hale getirdi.Japonya’da Yakuzanın derneği ,dergisi bile var.

Biz de ise Atatürk, Türklerin atası ,bırakın kabadayılığı,külhanbeyliği ıslah etmek,İslam dünyasının en yüce kurumu Hilafeti bile kaldırdı.

Kabadayılığın ,külhanbeyliğin kendine has rajonu vardı.Onlar yok oldu.İki bilezik için bir kadını kesen manyak caniler türedi.

Araştırma var mı bilmiyorum.Ama öyle sanıyorum ki laik Türkiye Cumhuriyetinde bir ayda işlenen kadın cinayeti Osmanlı şeriat devletinde altı yüz yılda işlenmedi.

Neyse devam edelim…

2. Dünya Harbinde Almanlar Belçika, Hollanda, Lüksenburg’u istila etti. Daha sonra bütün bu ülkeler direndi, istiladan kurtuldu. Hiçbir zaman komutanları krallarına ihanet etmedi.

Bizimkiler ise, dünkü eyaletimiz Yunanistan’ı yendik diye evrensel Osmanlı Devletini yıktı,Moğolca ulus devlet yani bir kavim devleti kurdular.

Günümüzde      İngiltere diye bir devlet yok,Birleşik Krallık var.Avusturalya’nın,Kanada’nın cumhurbaşkanı yok,Kraliçenin tayin ettiği genel valiler var.

Neden İngiliz Devleti demiyorlar da Birleşik Krallık diyorlar.Çünkü akıl bunu gerektirir,ilim bunu gerektirir.İngiliz Devleti dedikleri an, o küçük ada dörde bölünür:İngilter,İskoçya,İrlanda,Galler.

Osman Bey kurduğu devletin adına Osmanlı deyil de Türk Devleti deseydi,değil Cihan Devleti olmak Anadolu’da bile birliği sağlayamazdı.Başta Kürtler karşı çıkar,”Sen bir Türk Devleri kurdun,biz Kürt’üz sana neden tabi olalım”derdi.

Devletin adının kavim değil de hanedan olması bir şemsiyedir.Şemsiyenin altına Türk,Kürt,Arap,Çerkez…hatta Macar ,Romen herkes girebilirdi ve de girdi.

Ve bu şuur ayrı dilden,ayrı dinden,ayrı kavimden milyonlarca insanı yüzyıllarca birlikte;bir arada,barış içinde yaşattı.malesef Çankaya bu şuurdan mahrumdu.

Kemalistlere göre Osmanlı hanedanının şu hatası, bu yanlışı vardı. Olabilir. Ama İngiliz krallığındaki “ilk gece hakkı”gibi bir rezalet Osmanlı Hanedanının hiçbir döneminde görülmez.

İngiliz generalleri bunu bahane edip kendi kral ve kraliçelerine ihanet mi ettiler?

Deniyor ki, Dünya Harbinde yenilmişiz, eyaletler elden gitmiş, bir Anadolu kalmış.Anadolu’da bir imparatorluk ,Hilafet kurumu olabilir mi idi?

Neden olmasın, Japonya’nın yüzölçümü Türkiye’nin yarısı kadar, başlarında imparator var.

Biz Osmanlının torunlarıyız. Hanedan kandan torunu, biz de candan torunuyuz. Ve bundan gurur duyarız.

Yine kimileri diyor ki, sen bütün dünya liderlerinin hayran olduğu, sevdiği ve övdüğü atamızı neden kötülüyorsun.

Şunu belirteyim ben Atatürk’ü, Türklerin atasını kötülemiyor, eleştiriyorum.

Emperyalizm kendine ve çıkarına hizmet eden herkesi sever ve över. Önemli olan lideri emperyalistlerin değil, kendi halkının sevmesi. Halkımız Atatürk’ü sevmiyor. Sevse idi kurduğu partiyi bir defa olsun iktidara getirir idi.

Kimse kendini kandırmasın, Atatürk dünya çapında sevilen bir lider değil. Bir zamanlar Atatürk ödülü vardı, Nelson Mandela dahil pek çok saygın bilim ve devlet adamı gelip almadı, kaldırıldı.

İnönü hükümetleri, Oxford ve Cambridge gibi saygın üniversitelerden Atatürk için bir fahri doktora unvanı almak için çabaladı, başaramadı.

Emperyalizme karşı olan ve de Mustafa Kemali seven liderler yok mu, var. Ama onlar T.C’nin fötr şapkalı cumhurbaşkanının değil kalpaklı Osmanlı Paşası Mustafa Kemal’i severler.Bu böyle biline…

Kemalistler sofranın yaptığı kültürel soykırımı, daha doğrusu ihaneti gizlemek için bahaneler uyduruyor, diyorlar ki:

Osmanlı son üç yüz yıldır bilim ve teknolojide geri kaldı, içten içe çürüdü, yıkılmaya mahkûmdu.

Osmanlı üç yüz yıl bilim ve teknolojide geri kaldı.İzaha muhtaç ama kabul.Ama bu,kültürel soykırım için gerekçe olamaz.Çin binüçyüz yıl geri kaldı.İlk çağlarda pusulayı,barutu,kağıdı bulan Çin’de son 20-30 yıla kadar ne vardı?Hiç bir şey.

Yunanlı iki bin yıl geri kaldı. Aristo’dan (M.Ö 384-322) sonra Yunan düşünce hayatında en ufak bir gelişme oldu mu? Hayır.

Çin liderleri bilim ve teknolojide geri kaldık diye alfabelerini mi değiştirdiler. Hayır. Hakeza Yunanlı liderler Grek alfabelerini attı, milletinin hafızasını sildi, Latin alfabesini mi aldı? Hayır.

Bunların hiçbiri olmadı. Çünkü her milletin alfabesi kutsal kitabının alfabesidir.

Çürümeye gelince.. Bunu Osmanlı Devleti için kabul edemeyiz.

Söz gelimi Sovyetler Birliği 1917 de kuruldu,1991 de yıkıldı.Sovyetler Birliği Çin veya ABD ile zorlu bir savaşa girmiş,yenilmiş ve yıkılmış değil.Kendi içinden ,kendi sorunlarını çözemediği için yıkıldı.İşte çürüme budur.Yıkılan Sovyetler enkazından,Batıda Polonya,Romanya,Ukrayna..Doğuda Kazakistan,Türkmenistan,Azerbaycan gibi 15 devlet doğdu.

Sovyetler Birliği kendi içinden, kendi sorunlarını çözemediği için çöktü. Çünkü temeli sağlam değildi. Putin,”Komünizm güzel bir rüya idi”der. Dikkat edin hayal bile değil, rüya. Bu rüya için bizde ve bütün dünyada yüz binlerce genç birbirini öldürdü.

Ruslar 74 yıl uyudu, rüya gördü. Uyandıkları zaman da gerçeklerle yüz yüze geldi, ne yapacaklarını şaşırdı, kendi devletlerini yıkmak zorunda kaldılar.

Osmanlı Devleri sağlam bir temel, Osman Bey’in oğlu Orhan Bey’e verdiği şu öğüt üzerine kuruldu.”Oğlum Orhan biz kuru bir cihangirlik davasında değiliz. İlayı kelimetullah uğrunda cihad et. ilim ve hilm ehlini koru, şeriattan ayrılma” Osmanlı Devleti bu sağlam temel üzerine kuruldu. Üç kıtada, ayrı dilden, ayrı dinden, ayrı kavimden milyonlarca insanı, altı yüz yıl barış içinde bir arada yaşattı.

Osmanlı I.Dünya Harbinde, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Rusların kurduğu dörtlü ittifaka karşı, bugünün Türkiye’sinin yirmi misli toprağı tam dört yıl savundu. İçten içe çürüyen bir devlet bunu başarabilir miydi? Hayır başaramazdı.

Osmanlı ihanete uğradı. Bilim ve Teknolojiyi öğrenip, özümseyip faydalanma yerine, ona tapan, Avrupa hayranı, şahsiyetsiz, pozitivistlerin ihanetine uğradı. Gerisi laf-ı güzaf

Burada şunu da belirtmek isterim.1917 de Rusya’ya komünizm geldi,1923 de de Tükiye’ye kapitalizm.

Komünizm Ruslar’ı yetmiş yıl uyuttu. Uyandıkları zaman da gerçeği gördü,aldatıldıklarını anladı ve yıktılar.

Biz ise kapitalizmi bir türlü yıkıp ,yok edemiyoruz.Çünkü kapitalizm bizi uyutmadı,uyuşturdu.Emperyalizmin Güney Amerika’da kullandığı üç afyonlu hap,üç S:sex,sinema,sporla ve de atalarının olmayan ilkeleriyle bizi uyuşturdu ve uyuşturmaya devam etmekte.

Düşünmeyi unuttuk,korkuyoruz.Baksanıza millet vekillerimiz bile olmayan ilkeler adına ant içiyor.

Olmayan ilkeler diye boşuna söylemiyorum.Sene 1971 ordu muhtıra verdi,Demirel şapkasını aldı kaçtı.Hükümeti istifa etti.Prof.Nihat Erim Başbakan olarak görevlendirildi.Nihat Erim’in ilk yaptığı iş,bir “Atatürk ilkelerini tespit komitesi kurmak”oldu.Ne kadar Atatürk’çü varsa toplandı altı ay çalıştı,küçük bir kitap bile yayınlamadan,yayınlayamadan dağıldı,gitti.Yani tespit edecek ilke  bulamadılar.Bulamazlar çükü yok

İslam dünyası neden bu halde? Bu halde çünkü: Osmanlı Devleti yıkılınca emperyalist devletler İslam ülkelerini istila etti, sömürdü ve yozlaştırdı. Bu istila 1950 lere kadar sürdü.1950 lerden sonra Müslümanlar kıyam etmeye, isyan etmeye başladılar. Emperyalistler başa çıkamayacağını anladı, çekildiler.

Ancak çekilirken yönetimi Müslümanların istediği kişilere değil, kendi adamlarına bıraktılar. Müslümanlar bundan sonra da emperyalizmin uşaklarıyla savaşmak zorunda kaldılar. Suriye somut bir örnek.

Bir bünyede baş olmaz ise, el-ayak, kol-bacak birbirine vurur. Bir toplumda baş olmaz ise bu; anarşi, terör, iç harp şeklinde tezahür eder.

Müslümanların başı, Halifesi yok. Bütün sıkıntıların kaynağı bu.

-4-

Silah Arkadaşları,Sofra Arkadaşları

Mustafa Kemal Cumhuriyetle beraber ülkemizi sofra arkadaşlarıyla birlikte yönetti. Kimler bu sofra arkadaşları? K.Karabekir Paşa’nın ifadesiyle;25-30 kişilik, papyon kravatlı, Allahsız tufeyli yani asalak.

Sofra arkadaşları onu tecrit etti.Önce kendinden,sonra silah arkadaşlarından ve milletinden soyutladı.

Onların telkiniyle kendi öz adı Mustafa Kemal’i reddetti, nüfus cüzdanından sildirdi,benim adım Kamal dedi.Öldüğü zaman nüfus cüzdanında Kamal Atatürk yazılı idi.

Soyadı da sorunlu.

Aslında Atatürk soyadını o istemedi.Benim soyadım Öz olsun dedi,Mustafa Kemal ÖZ.Sofranın müdavimlerinden Ermeni Agop Dilaçar  Atatürk olmasını teklif etti.Yanındaki yalaka takım kabul etti ve de ikna ettiler.Daha sonra Mecliste kabul edildi.

Atatürk, Türklerin atası ne demek. Bunu kabul etmek Osmanlıyı, Selçukluyu hatta bütün Oğuzları inkâr etmek anlamına gelir. Bunu Türkçüler, Türk milliyetçileri nasıl kabul ediyor anlamıyorum.

Atamız1881’de doğdu.Ya Türkler..biz ne zaman doğduk?

Kürtlerin Selahaddin Eyyubiye ,Demirci Kava Ustaya kadar uzanan derin ve köklü bir tarihi var,onunla ne kadar övünseler azdır.

Biz Türkler tarihsiz , talihsiz ve kültürsüz bir milletiz. Atası 1881’de doğan bir milletin tarihi olur mu? Tarihi olmayan bir milletin kültürü olur mu?

Türkmenistan Cumhurbaşkanı Türkmen başı da Atatürk’ten ilham alarak soyadının Atatürkmen olmasını istedi, yanındakiler uyardı, olmaz dedi,”siz Türkmenlerin atası değil başkanısınız.”

Kaldı ki Alev Alatlı’ya göre Mustafa Kemal Türk değil ki Atatürk olsun. Mustafa Kemal diyor ki:”Ben Yahudi’yim,Sabetay Sevi’nin soyundan geliyorum.Kendisine hayranım.Keşke bu dünyadaki bütün Yahudiler onun Mesihliği altında birleşse…”(Uluğ İyidemir,Atatürk’ün yaşamı,1.cilt s:23,TDK yayınları 1980)

Aslı Yahudi olan biri Türklerin atası olabilir mi?(alevalatlıveatatürk.com)

Mustafa Kemal Atatürk ad ve soyadı, kendi isteği doğrultusunda, kanun yoluyla Kamal ÖZ olarak değiştirilmelidir.

Gönlüm ister ki bir millet vekili bu konuları kanun maddesi haline getirsin ve Meclis başkanlığına sunsun.

Bir insan Yahudi olabilir.Ama  “ben Yahudiyim ,Sabetay Sevi’nin soyundan geliyorum ona hayranım” diyen bir kişiye Atatürk ,Türklerin atası denmemelidir.Bu yanlıştır.Biz bu yanlışı kabul etmeyiz ,edemeyiz.TBMM bu yanlışı düzeltmelidir.

Aziz Nesin,”Tük Milleti gerizekalı”demişti.Doğru söylemiş.Biz gerizekalı bir milletiz.Atatürk kendisi”Ben Yahudiyim,Sabetay Sevi’nin soyundan geliyorum,ona hayranım.”diyor.Biz bunları ortaya çıkarıyor yazıyoruz.Birileri ise,”yahu bunun aslı nedir,araştıralım”demiyor.Hayır,o bizin atamız diyor ve bize küfrediyor.Bu aptallık değilse aptallık nedir?

Atatürk Mustafa Kemal ismini beğenmedi istemedi,nüfus kağıdından sildirdi,benim adım KAMAL deni bizim Kemalistler hala ,”yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa”diye marş söylüyor,biz Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyorlar.Çükü geri zekalılar.Bunun başka izahı yok.

Sonra Silah Arkadaşlarından Soyutladılar

1925 yılında Kamal Atatük’ün yanında, milli mücadeleye beraber başladıkları silah arkadaşlarından bir tek kişiyi göremezsiniz. Hepsini tasfiye etti, ülkemizi sofra arkadaşlarıyla birlikte yönetti.

Ve bilhassa milletinden soyutladı,kopardılar.

Ülkemizi sekiz sene sofra arkadaşlarıyla birlikte yönetti.Halkın nabzını ölçmek,yaptıklarının insanımız tarafından nasıl karşılandığını anlamak için,1930 yılında arkadaşı Fethi OKYAR’a bir parti kurdurdu;Serbest Fırka

Acaba Serbest fırka halk tarafından nasıl karşılandı?Uzun yıllar CHP de milletvekilliği ,bakanlık yapmış İsmail Cem’den okuyalım.

“Fethi Bey arkadaşlarıyla partiyi teşkilatlamak için bir seyahate çıkar ve ilk merhalede her şey allak bullak olur.Mesala İzmir’de Fethi Bey geliyor diye yer yerinden oynar.Daha birkaç yıl önce,M.Kemal’in komutasında düşmandan kurtulan İzmir’de halk,dalga dalga,Fethi Bey’in neredeyse ayaklarına kapanır,haykırır.

-Kurtar bizi Fethi Bey ,kurtar!

Hatta karışıklıkta bir polis kurşunuyla vurulan bir yavruyu kucağına alan baba çocuğunu getirir Fethi Bey’in önüne koyar

-Bu ilk kurbanımız.Daha kurbanlar lazımsa vereceğiz.Ne olursun bizi kurtar ,diye inler.Meydanda gözyaşı selleri çağlar.

Her tarafta bir takım resimler yırtılır,parçalanır.Halbuki halk için Fethi Bey bilinmeyen bir insandır.Ve sonra kim,kimi,kimden kurtaracaktı.Bu İzmir,daha sekiz yıl önce düşman işgalinden kurtarılmadı mı?Ve bu şehri kurtaranlar şimdi bu halkın:

-Bizi onlardan kurtar dedikleri değil mi? O halde sekiz sene içinde ne oldu? Bu gözyaşları ,bu kubanlar…”(İsmail CEM Türkiye’de geri kalmışlığın tarihi)

İzmir de durum bu olunca diğer vilayetleri siz düşünün.Bu bir nefretin ifadesidir.Bu ekip,bu zihniyet ne yaptı da sekiz sene içinde insanımızı kendinden bu denli nefret ettirdi?

Yukarıda Atatürk,sevilmeyen lider,çünkü…demiştik.Burada bu çünküleri izah edelim.

1922-30 arasında ülkemize karanlık,tam bir zifiri karanlık çöktü.Milletimizin istemediği,sevmediği,hatta nefret ettiği ne varsa, hepsi onun adına yapıldı.

1938 de Atatürk öldü,İsmet İnönü Cumhurbaşkanı Doktor Refik Saydam’da başbakan oldu.R.Saydam bir konuşmasında,”ülkede ne varsa,hepsi A’dan Z’ye bozuk”dedi,hemen susturuldu.

Mehmetçik on yıldır süren savaşlarda can verdi,şehit oldu.

Geriye kalanlar ise vatanı Mehmetçiğin ideallerine değil, düşmanın zihniyetine göre şekillendirdi.

Osmanlının son döneminde devleti yönetmede bir kısım geleneksel kurum yetersiz kaldı.Ama bu yetersizliğin giderilmesi için batılılaşmak,Avrupa’yı körü körüne taklit etmek gerekmezdi.Taklitçiliğin hiçbir fikri ve ilmi izahı yok.Avrupa medeniyeti;Eski Yunan düşüncesi,Yahudi-Hıristiyan ahlakı ve Roma hukukunun sentezidir.Bu sentezin bizimle ne tarihi,ne de kültürel bağı var .

Yapılması Gereken

Yapılması gereken naklin ışığında akli çözümler üretmek;bünyemize uygun,ihtiyaca cevap veren kanunlar yapmak,kurumlar oluşturmak,geleneksel değerlerimizi inkar etmeden Batıdan bilim ve teknik alıp onlara aşı yapmak,onları yeniden diriltmek, toplumun iç dinamiklerini harekete geçirmek,enerjisinden azami derecede faydalanmak olmalı idi.Bilim bunu gerektirir,kalem bunu gerektirirdi.

Ama maalesef kalemin değil,kılıcın dediği oldu.Kılıç Batı hayranlarının elinde idi.Batının fotoğrafını çekiyor,orada gördükleri yüzeysel güzelliklere özlem duyuyor,”batılılaşmalıyız “diyorlardı.Muhafazakar  düşünürler ise Batının röntgenini çekiyor,dokular içindeki mikropları görüyor,batılılaşmanın bizi dejenere edeceğini,yozlaştıracağını anlıyor,karşı çıkıyorlardı.Haklı idiler.Ama maalesef silah fotoğrafçıların elindeydi, dediklerini yaptılar.

Ülkemize ifadesiniTokat mebusu Refik Ahmet’in kaleminde bulan “Allah’ı da Sultanla beraber tahttan indirdik, bizim mabedimiz fabrikalardır.” (Uyanış Dergisi, 15 Ağustos1929) ,diyen bir zihniyet,ilkel bir zihniyet egemen olur.Bu ilkel zihniyetin manayla bir ilgisi yoktu.Acaba madde ile ilgi kurabildi,maddi kalkınmayı sağlayabildi mi?Hayır.

Onu da yapamadı,bir heykel medeniyeti kurdu,bol bol heykel dikti.Aksi mümkün değildi.Çünkü maddi kalkınma da ancak manevi güçle gerçekleşir.

Maddi kalkınmayı sağlayamadı ama manevi yapımızı tahrip etmeyi başardılar.

Toplumun bünyesine uyarmı,uymazmı diye düşünülmedi.İsveç krallığı anayasasından mülhem bir anayasa yapıldı.İdari kanunlar Fransa dan,ceza kanunu İtalya’dan, medeni kanun İsviçre’den aynen tercüme edildi.Bu tercüme kanunlar toplumu yozlaştırdı.

Bütün kanunlar kapitalist ülkelerden alındı ve bir kapitalist nizam kuruldu.Her nizam kendi insanını yetiştirir.İnsanımız kapitalist zihniyetli,menfaatçi yetiştirilmek istendi.

Aslında bu kanunlar, kapitalist ülkelerin mazlum milletleri sömürerek biriktirdiği kirli sermayeyi korumak için yaptığı kanunlardı.

Batının değerleri yüceltildi,bizim mukaddeslerimiz hor ve hakir görüldü,aşağılandı.

 

Hilafet Kaldırıldı

Biliyoruz ki şianın,şii dünyanın imamet ,Sünni dünyanın da hilafet kurumu vardı.Fas Kralı hariç bütün Sünni İslam dünyası Osmanlı Halifesine biat emişti.Sadece Fas Kralı bu benim hakkım dedi,biat etmedi.Osmanlı da bunu sorun yapmadı.

Bu yüce kurum neden kaldırıldı?

Bugün Katoliklerin Papa’sı, Ortodoksların patriği, Yahudilerin hahambaşı var ama Müslümanların Halifesi yok. Ve Müslümanlar “neden yok? Deme hak ve özgürlüğüne sahip değiller.

Kimileri diyor ki, Cumhuriyet sahabe dönemi uygulamalarına meşrutiyetten daha yakın. Eğer M.Kemal Hilafeti kaldırmak yerine ehil bir kişiyi, söz gelimi Mehmet Akif’i çağırsa” Akif Bey, artık Saltanat dönemi bitti. Siz yedi yıl için halifesiniz. Yedi yıldan sonra Halifeyi dünya Müslümanlarının temsilcileri seçecek “dese idi yukarıdaki sözün bir anlamı ve önemi olurdu. Ama O,kurumu kaldırdı.

Vatikan asırlardır yüz kızartıcı skandallarla çalkalanır. Buna rağmen İtalya’nın kurucu lideri Garibaldi  Papalığı kaldırmayı düşünmedi.Çünkü Garibaldi milletinin değerlerine ve kurumlarına saygılı idi.Çünkü Garibaldi papalığı kaldırmanın bütün Katolik alemine yapılmış en büyük kötülük,ihanet olacağını biliyordu.Ve Garibaldi ingiliz emperyalizminden talimat almıyordu.

Hilafet Neden Kaldırıldı, Neden?

17 Kasım 1919 da İngiliz temsilcisi Yarbay Rawlinson Kazım Karabekir Paşa’ya; “Cumhuriyet idaresine geçin, İstanbul’u başkent olmaktan çıkartın,  size yardım edelim.” dedi. K.Karabekir Paşa bu durumu M.Kemal Paşa’ya bildirdim ve uyardım diyor

Cumhuriyet idaresine geçmek; Saltanatı ve Hilafeti kaldırmak, Osmanlı Devletini yıkmak demekti. İstanbul’u başkent olmaktan çıkarmak ise Osmanlı’nın bütün izlerini yok etmek anlamına gelir.

Ankara’daki yönetim Bay Rawlinson’a, Cumhuriyet idaresi o kadar iyi ise siz neden geçmiyorsunuz, neden krallığı kaldırmıyorsunuz, neden küçük bir ulus devleti olmak yerine Büyük Britanya imparatorluğu olmakta ısrar ediyorsunuz, neden Londra’yı başkent olmaktan çıkarmıyorsunuz…? Demedi. İngiliz temsilcisinin taleplerini aynen kabul etti; Hilafeti ve Saltanatı kaldırdı,  İstanbul’u başkent olmaktan çıkardı , Osmanlıyı yıktı ve de Cumhuriyeti kurdu.

Bu, emperyalizmin taleplerine teslimiyet hareketi, milletimize, doksan yıldır, antiemperyalist mücadele gibi sunulmaktadır. Ne hazin!

Yiğit düştüğü yerden kalkar.Bu yiğit İstanbul’da düştü, inşaalah İstanbul’da kalkacak

Biz Müslümanlar ,özellikle Türkiye Müslümanları Osmanlı ruhunu inşa,Hilafeti ihya hareketini başlatmalı ve bunun kalem kavgasını vermeliyiz.

Karşımızdakiler,emperyalizm ve içimizdeki uşakları kalem kavgasını kabullenir iseler sorun yok.Ama kılıca sarılır iseler şunu bilsinler:Onların hayatı sevdiği kadar biz ölümü severiz.

Batının değerleri yüceltildi,bizim mukaddeslerimiz hor ve hakir görüldü,demiş idik devam edelim.

Ek:Kadıköy vapurunda bir kemalistle Hilafet tartışması…

Hilafet deyip duruyorsun, şu vapurda yüzlerce kişi var; sor bakalım, Hilafet nedir, Halife kimdir? De, kaç kişi cevap verecek.

“Çok az kişi verebilir, çünkü unutturdunuz.”

“O halde, referandum yapsanız kaç oy alırsınız?”

Cevabım hazırdı. Siz Hilafeti referandumla mı kaldırdınız? Hayır,kanunla kaldırdınız biz de kanunla getiririz.”

“Ya kabul etmez isek.”

“Siz bilirsiniz. Daha önce söyledim. Sizin hayatı sevdiğiniz kadar biz ölümü severiz.”

Devam ettik.

“Sizin çok sevdiğiniz ve güvendiğiniz Tayyip Mısır’da laikliği tavsiye etti. O da laik Hilafeti getirir mi?”

“Cumhurbaşkanımız Mısır’da kime ne dedi bilemem. Ama laik olmadığını bilirim. Çünkü bir insan laikse Müslüman değildir, Müslümansa laik değildir. Şunu unutmayın, bugün Kasımpaşalı reformcu Recep Tayyip Hilafeti getirmez ya da getiremez ise; yarın Bayrampaşa’dan bir devrimci lider, Ramazan Taha çıkar, şu, meydanlarımızı kirleten çirkin heykelleri kaldırır, medeniyet adına batıdan ithal ettiğiniz emperyal kapitalizmin bütün kanunun ve kurumlarına mülga der, Hilafeti getirir. Bu olacak: Boşa sevinmeyin. Gönlümüz ister ki bu kutlu yürüyüş kansız ve kavgasız sona ersin…”

Şunu da belirteyim Atatürk,Türklerin atası Yıldız'daki Hilafeti kaldırdı ama Fener'deki Patrikhaneye dokunmadı.Neden?

Kimileri diyorki hilafet ne yaptı ? Onlara şunu hatırlatmak isterim : Sezar'ın gayesi Avrupa Birliği'ni kurmaktı, kuramadı. Napolyon'un gayeside Hitlerin gayeside de aynıydı. Ama başaramadılar.Osmanlı Devleti ise İslam Birliğini kurdu, bu da hilafet sayesinde oldu.Fas kralı hariç bütün sünni İsalm Dünyası Osmanlı Halifisine biad etmişti.

Yine kimileri diyor ki ister hilafeti getirin ister şeriatı uygulayın , bu devirde kimseye, devlet eliyle, zorla, ne oruç tutturabilirsiniz ne de namaz kıldırabilirsiniz.

Bunlar insanımızı hilafetten soğutmak için uydurulan şeyler. Hiç bir devirde müslümana, devlet eliyle oruç tutması, namaz kılması için baskı yapılmadı. Ama zekat vermek istemeyen bir müslüman kabileye HZ Ebubekir'in ordu gönderdiğini biliyoruz.Namaz kılar ya da kılmaz ferdin kendi terciği ,ama zekat fakirin hakkı. Bu hakkı zenginden alıp fakire vermek devletin görevi

Laiklik yüceltildi

Batının değerleri yüceltildi, bizim mukaddeslerimiz hor ve hakir görüldü, demiş idik devam edelim.

Laiklik nedir?Ülkemizde bu sorunun cevabı bilinmez,çükü bilinmesi istenmez.Herkes kendi zihniyetine göre laiklik tanımı yapar.Denir ki laiklik din ve devletin ayrılması.Hayır.Laiklik kiliseyle devletin ayrılmasıdır.

Roma’da bir devlet var,adı Vatikan.Başında Papa bulunur.Ondan sonra Papazlar ,bürokratlar ve hizmetliler gelir.Hepsinin toplamı bin kişiyi geçmez.

Yeryüzündeki bütün Katolikler bu Vatikan devletinin tebasıdır.

Fransız ihtilalından sonra ulus devletler kurulmaya başlayınca bir sorun ortaya çıktı.Katolikler ne kadar Vatikan’a,ne kadar kendi devletlerine bağlı kalmalıdır.

Devletle burjuvazi bir yanda,kiliseyle Papazlar öbür yanda yer aldı;senelerce konuştu,tartıştı,nihayet belli konularda anlaştılar.Bu anlaşma metinleri laiklik olarak tanımlanır.Özetle laiklik kiliseyle devlet,Papazlarla burjuvazi arasında varılan bir uzlaşma formülüdür.

Muhteviyatında ne var ,ne yok,ayrı bir konu.Kilisenin devlet,Papazların burjuvazi üzerindeki egemenliğine son verilmiştir.Bu ,onlar adına iyi bir şey.

Ama ,bizimle ne alakası var?Bizde ne kilise var ,ne Papaz,ne de burjuvazi.Bize neden getirildi?

CHP 1920’li yıllarda İzmir’de la-dini ve la-ahlaki(din ve ahlak dışı) mahveller yani cemiyetler kurdu.Gayesi İzmir halkını bu cemiyetlerde eğitmek ve bütün Türkiye’ye yaymaktı.Fakat İzmirli kardeşlerimiz bu cemiyetlere değil gitmek ,önünden bile geçmediler.

Baktılar olmayacak Fransa’dan laikliği getirdiler.Üstelik onu dokunulamaz ve değiştirilemez kıldılar.

Ama biz onu kanun yoluyla değiştirmeliyiz.Yapılan her hayırlı işe laiklik adına karşı çıkan kokanalar istemese bile.

Şunu da belirteyim laikliğin bilimle ,özgürlükle,demokrasi ile alakası yok.Dünyada diktatörlükle yönetilen pek çok devlet var,hepside laik.İngiltere demokrasinin beşiği ama laik değil,Kraliçe Kiliseler Birliğinin başkanı.

Burada Türk solunun ünlü mizah yazarı Aziz Nesin’den bir alıntı yapmak isterim.Aziz Nesin diyor ki:Batı kopyacılığının,biçimsel batılılaşma yanlışlığının Türkiye’ye en büyük zararı laiklik kurumu ile gelmiştir.

…bir Müslüman’ın laik olması olanaksızdır.Müslüman’sa laik değildir,laikse Müslüman değildir.(Günaydın gazetesi 6 Ocak 1969)

 

Şeriat ise aşağılandı ,öcü gibi gösterildi

Şeriat kelime anlamı olarak,temiz suya giden geniş yol demektir.Terim olarakta İslam Hukukunun adı.Şeriat insanlığının problemlerine evrensel çözüm demektir.Osmanlı bir şeriat devleti idi.

Bir kişi Müslüman’ım ama şeriata karşıyım diyor ise ,o kişi ya şeriat nedir,ne değildir hiç bilmiyor,ya da yanlış biliyor demektir.

Türkçe Ezan

Ezanın Türkçe çevirisini okuttular.Ezan evrensel mesajdır.Her kavim kendi dilinden ezan okutursa evrensellik kalır mı?

Bütün dünyada kiliselerde çan çalınır.Biri çıksa da bu çan sesleri çok kaba, atalım, yerlerine güzel sesli ziller takalım dese herkes ona güler.Kimse kabul etmez,çünkü çanın o kaba sesi evrensellik ifade eder.

Türk müziği yasaklandı

Türkiye radyolarında Türk sanat ve halk müziği okunması yasaklandı. İnsanımız anlamadığı, sevmediği Batı müziğini dinlemek zorunda kaldı, daha doğrusu dinlemedi.

İnsanımız Ankara radyosundan batı müziğini dinlemek yerine Mısır ve Ermenistan radyolarından kendi öz musikisini,Türk sanat ve Halk müziğini dinlemeye başladı.Baktılar olmayacak iki yıl sonra yasağı kaldırdılar.Ama Türk müziğinin tedrisi,eğitimi 1970 yıllara kadar yasaktı.

Eğer halkımız direnmese,ne yapalım baştakiler böyle istiyor dese,Ankara radyosunu dinlese idi,baştaki ilkel zihniyet.”Halk bundan memnun der”yasağı hiçbir zaman kaldırmazdı.

Biz de,nasıl bugün Fuzuli,Baki,Nedim hatta Namık Kemal ve Mehmet Akif’i anlamıyor,okumuyor isek;Türk sanat müziğini anlamaz,Türk halk müziğini de dinlemezdik. Ne olurdu,sosyete Batı müziğini dinlerdi.Biz de o güzelim şarkılarımızdan,türkülerimizden mahrum kalırdık.İyi ki insanımız o onurlu direnişi yapmış

Devrimler

Devrim yaptılar.Ne idi o devrimler? Latin alfabesi,Yahudi şapkası ,Katolik takvimi.

Harf Devrimi

Milletimizin bin yıldır kullandığı”Kur’an alfabesini”yasakladı. Latin alfabesini kabul etti.

Güya okuma yazma oranı artacak, kalkınacak idik. Alakası yok. Güney Amerika Ülkelerinin hepsi Latin Alfabesi kullanır,hepside geri kalmış durumda.

Şu bir gerçek, harf inkılâbının bir tek gayesi vardı: Milletimizi dininden, tarihinden, kültüründen koparmak. Başarabildiler mi? Kısmen başardılar.

Ama bir kısım insanımızın düşüncesini kirletti ,duygusunu kirletti,ruhunu kirletti,ahlakını bozmayı başardılar.

Bu durum yozlaşma değilse yozlaşma nedir?

Atatürk , Türklerin Atası, Kur'an alfabesini yasaklayıp Latin alfabesini almak, dini nikahı yasaklayıp laik nikahı dayatmak yerine bütün camiileri yıksaydı, kültürel soykırım bu denli tahrip edici olmazdı,manevi dünyamız bu kadar kirlenmezdi.Çünkü biz camiilerimizi yeniden yapardık. Ama toplum bünyesindeki kiri temizliyemiyor yozlaşmayı gideremiyor ahlaki çöküntüyü önleyemiyoruz.

Şapka devrimi

Müslüman’ın giydiği fes yasaklandı. Yahudilerin giydiği şapka, fötr şapka zorla giydirildi. Giymek istemeyen yüzlerce insanımız asıldı.

Evet, şapka, fötr şapka için yüzlerce insanımızı astılar. Burada tek iki örnekle yetineceğim: İskilipli Atıf Hoca şapka devriminden iki yıl önce yazdığı bir kitapta şapkayı tenkit etti diye asıldı.

Erzurum’da gariban bir kadın, Şal Hatun fötr şapkayı görünce,”aman ne çirkin, leğen gibi”de, bu söz üzerine asılır. Bir devlet kendi insanına bu zulmü yapar mı?

Bu şapkacı zihniyetin gayesi ne idi? Marksist yazar Mihri          Belli açıklıyor, diyor ki: Edirne ‘de şapka giyen ilk kişi babamdı son giyen ben oldum. Ben şapka giymediğim için babamı uyarmışlar, çarşıda şapka giymeyen bir tek o kaldı demişler. Ben fesle geziyordum. Şapkayı gâvura benziyoruz diye giymemiştim. Gerçekten de kasketi giyip aynaya bakardım,”gavura benziyorsun” derdim.(Star 21 Ağustos 2011)

Bu millet Çanakkale’de 250 bin, Yunan harbinde 10 bin şehit verdi. Ama inkılâplar için tamı tamına 500 bin insanımız katledildi.(İrfan Orga, Atatürk s:265)

Evet, Latin alfabesi, Yahudi şapkası, Katolik takvimi uğruna 500 bin insanımız katledilmiş. Bir de bizden bu adamları sevmemiz isteniyor. Hayır, sevmeyiz, sevemeyiz.

 

Kürtler asimile edilip Türkleştirilmek, Türkler laikleştirilip yozlaştırılmak istendi.

Asimilasyon insani değildir, İslami değildir, zulümdür. Kürtler bu zulme baş eğmedi isyan ettiler. Şeyh Saidden PKK ya kadar yirmiyi aşkın kürt isyanı oldu. Bunlardan sadece Şeyh Said isyanı hilafet, diğerleri kimliklerini koruma adına yapıldı.

Türkler Konya,Bolu,Gerede,Adapazarı ve Yozgat’ta isyan etti.Daha sonra ise Kamal Atatürk’ün kurduğu partiye oy vermeyerek cezalandırdı , cezalandırmakta…

Ek:Bir kürt kadınıyla yolculuk yaptım,konuştum.”Hocam,iki oğlum var ,Allah’a şükür ellerine silah almadılar.Amma,aynı PKK’lılar gibi düşünüyorlar,üzülüyoruz.”dedi.Ne diyorlar diye sordum.”Ana ,Arapların birkaç tane devleti var,Türk’lerin var ,biz Kürt’lerin neden bir devletimiz yok.”diyorlar,cevap veremiyoruz dedi.

Ülkemizde böyle düşünen yüz binlerce Kürt genci var.Bu soruya cevap vermemiz, onları tatmin etmemiz gerekir.Aksi taktirde onlar marjinalleşir ,teröre yem olurlar.Ama bu,ulus devlet yani kavim devleti mantığıyla mümkün değil.İki yol var:Ya Doğu ve Güney Doğu illerimizden bir kısmını onlara verecek ,siz de bir ulus devlet kurun diyeceğiz.Ki bu onlara haksızlık olur.Çünkü Sultan Alpaslan Malazgirt zaferini ,oradaki Kürt beylerinin desteğiyle kazandı.Anadolu’yu Kürtlerle Türkler birlikte fethettiler.Diyarbakır-Van ne kadar Türklerinise ,İstanbul-İzmir o kadar Kürtlerindir.Ya da biz ulus devlet mantığını sorgulayacağız.

Türk milleti ,Türk devleti,Türk bayrağı ,Türk vatanı,Türk ordusu…Bu söylemlerin Kürt neresinde,Arap neresinde,Çerkez neresinde…Bunların yerine İbrahim milleti,Osmanlı devleti,Osmanlı bayrağı,Osmanlı vatanı,Osmanlı ordusu dediğimiz zaman sorun çözülür.

(Kürtler yüz yıldır çığlık atıyor,"başımızda kulak isteriz"diyorlar.Bu çığlığı duyan,Kürt sorununu çözen lider tarihe geçer çözemeyen ise yok olur gider.

Ama Kürt sorununun çözümü, Kemalistlerin Fransa'dan getirip ülkemize giydirdiği dar elbise,"ulus devlet-üniter sistem"mantığı ile mümkün değildir.Çünkü ulus devlet-üniter sistem küçük devlet modelidir.Biz ise imparatorluk bakiyesiyiz büyük devlet gibi düşünmek zorundayız.

Kanaatımca Kürt sorununun çözümü:İngilizlerin Birleşik Kırallık modeli +Osmanlı ruhu.

 

Kürt,Türk,Arap,Çerkez…birlikte,bir arada,barış içinde yaşamak,büyük devlet olmak istiyor isek bunu yapmalıyız.Ve de Hilafeti getirmeliyiz .Başka çaremiz yok.

Kimden korkuyoruz?Sayıları binde biri bile bulmayan,kilotla otobüse binen,göbeği açık karıdan ve onların arkasındaki ulusalcı Kemalist takımından mı?...Onlar atalarının adını bile bilmezler.

Yeniden söylüyorum, ülkemizin en önemli sorunu Kürt sorunudur. Bu sorunu çözebilen lider tarihe geçer, çözemeyende yok olur , gider.Ve bu sorun ulus devlet , üniter sistem mantığıyla çözülemez.

Gönlüm isterki bu sorunu başkanımız Recep Tayyip Erdoğan çözsün ve tarihe geçsin.

Federal sistem tartışılmalı. ABD , Rusya , Almanya ... Avrupa ülkelerinin çoğu federal sistemle yönetilmekle.Aslında bizim bünyemize en uygun model federal sistemdir.Çünkü biz bir imparatorluk bakiyesiyiz.Türk Kürt federi devleti kanaatımca en uygun çözüm. Deniyor ki o zaman Çerkezlerde federal devlet kurmak isterler.İsterlerse kursunlar Adapazarı'nda bir Çerkez federi devleti kurulsun ne kaybederiz.Bremen'in nufusu 500.000. Alamanya ' da bir federal devlet. Bundan korkmamak gerekir. Federe devlet ya da federal sistem demek toprak bölünmesi değil, idari taksimattır.

Yıkılan ve satılan cami ve mescitler

CHP liler inkar ediyor,bir tek cami ve mescidi yıkmadık ve satmadık diyorlar.Oysa üstad Kadir Mısıroğlu CHP nin Günah Galerisi adlı eserinde 513 cami,327 cami arsası,1070 mescidin satıldığını,hatta satılan bir mescidin bar,pavyon olarak kullanıldığını belgeleriyle ispat ediyor.Diyelim ki Kadir Mısıroğlu yalan yazıyor CHP bir tek camiyi yıkmadı ve satmadı.Hatta bin tane yeni cami yaptırdı.Neye yarar,CHP cami ruhunu yok etti.Ruh olmayınca cami nedir ki:Taş,tuğla…

O günkü yalaka basın İslamı ve Müslümanları aşağılayan yazı ve karikatürlerle dolu.

Geleneksel kültürü yeni nesillere aktaran, geçmişle gelecek arasına köprü olan tekke, zaviye, dergâh, cem evi ve tarikatlar yasaklandı.

Lozan Zafer mi Hezimet mi?

Sinan Meydan’a göre zafer, Kadir Mısıroğlu’na göre hezimet, Dr Mehmet Hakan Sağlam’a göre ise ne zafer ne de hezimet; tam bir ihanet belgesi.

Bu dönemi, sosyal demokrat bilim adamı Fikret Başkaya,”farklı düşüneni hain, muhalefeti ise düşman telakki eden ve acımasızca ezen” bir dönem olarak tanımlar.

Üstat Necip Fazıl ise iki mısra ile özetler: Yeni çirkine mahkum eskisi güzellerin/Allah kuluna hâkim kulları heykellerin.

Özetle,batılılaşma adına,çağdaşlaşma adına,modernleşme adına yeni her yönüyle kutsandı,eski ise kötülendi.Oysa ölçü yeni ve eski değil,iyi ve kötü olmalı;iyi ve güzel olan alınmalı,kötü ve çirkin olan atılmalı idi.

 

Deniz Kızı Eftelya

Daha önce belirtmiştik, K.Atatürk 1925’den itibaren kendi silah arkadaşlarını tasfiye etti, ülkemizi sofra arkadaşlarıyla yönetti.

Bir gün sofradakiler, “ Çağırın şu Nazım Hikmeti bir şiir okusun derler. Nazım istese onların hoşuna giden bir iki şiir okur sofrada yerini alabilirdi. Ama istemedi; “Söyleyin o beylere, Nazım içki sofrasında sarhoş eğlendiren denizkızı Eftelya değil” dedi; Fakat bu yiğit çıkışının bedelini  çok ağır ödedi. Uyduruk suçlamalarla 35 yıla mahkûm oldu, ömrü zindanda geçti, 1950 affıyla kurtuldu.

Nazım bir şiirinde, “ Dışarıda dalga dalga bayraklaşıyor adı, kendisi içerde ihtiyarladı” der.

Nazım’ı içerde ihtiyarlatan ve çürüten Atatürkçü Kemalist zihniyet günümüzde güya ona sahip çıkmakta, ticaretini yapmaktadır.

Çerkez Ethem olayı

İsmet Paşa Çerkez Ethem’in cesur, yiğit gençlerini düşmanı ezmek için değil, iç  isyanları bastırmak için kullandı. Sonra da Çerkez Ethem’i itibardan düşürmek için, “Ethem Yunanlılara sığındı” yalanını yaydı.

Ethem Kaf Dağına çıktı, orada kayboldu, dese idi daha inandırıcı olurdu. Çerkez Ethem Şeyh Şamil’in torunudur, Kaf dağına çıkar, kurda kuşa yem olur ama Yunan’a sığınmaz.

Eğer Yunan’a sığınsaydı mezarı Atina da olurdu,Ürdün de değil.

İşte bu rezaletler Atatürk döneminde ,onun adına yapıldı ve onu sevilmeyen lider konumuna düşürdü.

Ülkemizi Kemalistler Geri Bıraktı

Bugün, bir vilayetimiz kadar olan Güney Kore’den geri durumdayız. Onların üç tane otomobil markaları var, bizim hiç yok.

Japonya’nın yüzölçümü Türkiye’nin yarısı kadar, kendimizi onunla kıyas bile edemiyoruz. Neden? Onlar çok zeki biz aptal mıyız? Hayır. Onlar çalışkan biz tembel miyiz? O da değil. O halde neden bu haldeyiz?

Kemalistlere göre bunun sebebi Osmanlı. Derler ki: Matbaa Osmanlıya geç geldi, şeyh-ül İslamlar verdikleri fetvalarla bilimsel düşünceyi yok etti, Osmanlı sanayi devriminin dışında kaldı. Ve biz bulardan dolayı geri kaldık.

Bu iddialara cevap vermek zorundayız. Çünkü biz Osmanlının torunuyuz. Hanedan kandan torunu, biz de candan torunuyuz. Ve bundan gurur duyarız.

Matbaa Osmanlıya 1700 yılında geldi, Japonya’ya ise 1850 yılında. Yani Osmanlıya gelişinden 150,icadından 450 yıl sonra. Ama bu gecikme Japonya’nın kalkınmasına engel olamadı.

Şeyh-ül İslam fetvasına gelince… Altıyüz yılda verilen üç-beş hatalı fetvayı gündeme getirip o yüce kurumu karalamak iyi niyetin ifadesi değil.

Sanayi devrimi nedir ne değildir. Osmanlı devleti neden bunun dışında kaldı? Bu konu uzun uzun tartışılabilir ama burası müsait değil. Biz, özetin özeti şunu belirtmek durumundayız. Sanayi devrimi dört dönemde incelenir: Buhar dönemi, motor dönemi, elektrik-elektronik dönemi ve bilgisayar dönemi.

Bunlardan sadece buhar dönemi Osmanlı zamanında idi. Osmanlı, içinde bulunduğu şartlar gereği o dönemin dışında kaldı. Ancak, yalnız Osmanlı değil Çin, Japonya, Rusya, Doğu Avrupa, Güney Amerika Ülkeleri… Hepsi bu dönemin dışında kaldı. Bununun için Osmanlıyı suçlamak haksızlık değil mi?

Diğer üç dönem cumhuriyet sürecinde gerçekleşti, neden cumhuriyet dönemindeki yöneticileri suçlamıyoruz?

Birazcık bilim ve teknoloji tarihi okuyan herkes bilir ki bütün dünyada otomotiv sanayi 1930,elektronik sanayi ise 1960 lı yıllarda kuruldu ve gelişti. Söz gelimi Toyota 1934’de,Sony 1946’da Hudayi 1967’de Samsung ise 1969’da kuruldu.

1930 larda dünya otomotiv sanayini kurar iken bizim başımızdaki zevat şapka, fötr şapka için insanımızı asmakla meşguldü.

Beğenmediğimiz Hitler mühendisleri topladı,”sizden her almanın alabileceği ucuz ve de sağlam araba üretmenizi istiyorum. Çalışın, arkanızdayım.”dedi. Dört sene içinde Volkswagen (halk arabası) seri üretime geçti.

Biz de ise istikbal göklerdedir diyen Mustafa Kemal 15 Ağustos 1925 de tayyare fabrikasının temelini atmak için Kayseri’ye gitmedi ama bir hafta sonra, fötr şapka giymek için Kastamonu’ya gitti. Çünkü onun için Müslüman’a fesini çıkartıp şapka giydirmek uçak üretmekten daha önemliydi.

Böylece sanayi devriminin en önemli dönemi, motor dönemi Yahudi şapkasına feda edildi.

Kemalistler atalarına toz kondurmaz,”Ne ile uçak üretecek, otomotiv sanayi kuracak idik. Para mı vardı, mühendis mi vardı?”derler.

Evet, para da vardı, mühendis de vardı… Para yoktu da İtalya dan,Fransa’dan gemilerle,Avuturya’dan vagonlarla getirilen fötr şapkanın parası nasıl ödendi?Para yoktu da,o günün en pahalı gemisi,kapı kolları ve muslukları altından Savarona yatı ne ile satın alındı?Beylere Çankaya dar geldi,sofrayı denizde kurmak istediler.Ama mümkün olamadı,Atatürk öldü.

Devlet zenginlerden uçak satın almak için para topladı. Vehbi Koç 5 bin tl verdi, Nuri Demirağ’ın kardeşi120 bin tl.Nuri Demirağ ise,”Ben uçak almak için para vermem,ben uçak üreteceğim.”dedi.1934-38 arasında uçak fabrikasını kurdu ve üretti.Ama o günün İnönü hükümeti,bu güzel girişimi desteklemek yerine köstekledi,iflas ettirdi.Çünkü Nuri Demirağ onların zihniyetinde değildi.

1960 lı yıllarda dünya elektronik sanayine geçti. Biz de ise Kemalist subaylar darbe yaptı, milletin sevdiği ve seçtiği Başbakan Adnan Menderes ve iki bakanını suçsuz yere astı. Milletin çoğunluğu yıllarca kuyruk olarak nitelendi, hakarete uğradı.

Necmettin Erbakan ülkemizi kalkındıracak, otomotiv ve elektronik sanayini kuracak çapta bir bilim ve siyaset adamı idi. sistem ordusu ile, yargısı ile Erbakan’ı başarısız kılmak için her şeyi yaptı ezdi. Çünkü Erbakan dindar bir insandı.

Bin yıllık kültürün oluşturduğu geliştirdiği geleneksel tıbba bilimsel hüviyet kazandırmak yerine kocakarı ilacı dendi, küçümsendi. Bu şekilde otomotiv sanayini kuramadığımız gibi yerli ilaç sanayini de kuramadık.

Evet, sayın okurlarım, ülkemiz geri kalmadı, geri bırakıldı.

Bir devlet kendi insanının iç dinamiklerini harekete geçiremez, enerjisinden azami derecede faydalanamaz ise ülkesini kalkındıramaz.

Bizi idare eden yöneticiler, ülkemizde tam bir kültürel soykırım yaptı, insanımızı kendilerinden soğuttu ve devletimize yabancılaştırdı.

Hangi ülkede devletin istekleri ile toplumun talepleri uzlaşıyor ise o ülkede huzur ve kalkınma; çelişiyor ise huzursuzluk geri kalmışlık, çatışıyor ise kan, gözyaşı ve ızdırap vardır.

Ülkemizde 1925 den beri devletin istekleri ile toplumun talepleri devamlı çatıştı. İnsanımız kan, gözyaşı ve ızdırap içinde kıvrandı. Bu ülke kalkınabilir mi?

Adamlar öylesine kötü bir düzen kurmuşlar ki, cumhuriyet kurulalı doksan dört yıl oldu,65.hükümetle yönetiliyoruz.Yani bir hükümetin ömrü ortalama 1,5 yıl.1,5 yılda bir hükümet ne yapabilir?Hiçbir şey.Ondan dolayı bir vilayetimiz büyüklüğündeki Güney Kore’den geri kaldık.Ondan dolayı kendimizi Japonya ile kıyas bile edemiyoruz…

 

Asker Mustafa Kemal

 

Resmi tarihi okursanız, sanırsınız ki Çanakkale zaferini M.Kemal kazandı. Çünkü hep onun adı geçer. Oysa Çanakkale Harbinin başkomutanı Halife Sultan Reşat bizzat kendisi idi. Çanakkale’de Osmanlı Devletinin iki ordusu savaştı,1.Ordu ve 5.Ordu. Bu iki orduda altı paşa, yetmiş tane de üst düzey komutan vardı. Onlardan biri Yarbay Mustafa Kemal Beydi.

M.Kemal’in emrinde biri Türklerden, ikisi Kürt ve Araplardan müteşekkil üç alay asker bulunuyordu. İngilizlerin makineli tüfeklerine karşı,”Size ölmeyi emrediyorum. Süngü tak, hücum.”dedi. İtalyan askeri olsaydı,”başüstüne komutanım, önce siz buyurun” derdi. Ama Osmanlının Müslüman askeri bunu demedi, gitti, hemen hepsi şehit oldu. Mekânları Cennet olsun. Komutanları ise paşalığa terfi etti.

M.Kemal’e bağlı birlikler savaşırken diğer birlikler oturup tavla oynamadı. Onlarda savaştı, onlarda şehit ve gazi oldular. Çanakkalede tam 250 bin şehit verdik.

Muhteşem zaferi bir Yarbaya izafe etmek, en azından diğer komutanlara haksızlık değil mi?Kaldı ki Mustafa Kemal Çanakkale de iki-üç hafta bulundu.Diğer zamanlarını izinli veya raporlu İstanbul’da geçirdi.

Düşman altı koldan Gelibolu yarımadasına saldırıya geçtiği zaman, ateş hattının tam ortasında bulunan, acımasız saldırıyı göğüsleyen, M.Kemal’in komutanı Albay Halil Sami Bey’in adını duyan ve bilen var mı? Yok.

Bir iddia var, deniyor ki Irak Cephesinde Halil Kut ve Ali İhsan Paşa komutasındaki 6.ordu İngilizlere karşı destanlar yazarken; Suriye cephesinde M.Kemal komutasındaki 7.Ordu İngilizlere bir tek kurşun atmadan Toroslara kadar geri çekildi. Bu konu incelenmeli, tartışılmalı, gerçekler ortaya çıkarılmalı.

M.Kemal Paşa Suriye Cephesinde 7.Orduyu bir tek kurşun atmadan çekerken Halil Kut ve yardımcısı Ali İhsan Paşa komutasındaki 6.Ordu Irak Cephesinde KUT-ÜL AMERE’DE muhteşem bir zafer kazandı. Başkomutan dâhil 13 General,480 subay ve 12 bin İngiliz askerini esir aldı. Onları kurtarmaya gelen 30 bin kişilik İngiliz Tümenini de yok etti.

Halil Kut ve Ali İhsan Sabis kim bilen var mı, sanmıyorum. Eğer bu muhteşem zaferi M.Kemal Paşa kazansa idi herkes bilirdi, lise talebelerine satır satır ezberletilirdi.

M.Kemal’in hakkı teslim edilsin, tamam. Ama diğer komutanların da hakları yenmesin. İngiliz ve Fransız gemilerini batıran, Çanakkale geçilmez diyen Cevat Paşa’nın, yardımcısı Selahaddin Adil Bey’in ve diğer komutanlarında hakkı yenmesin.

Milli mücadelede M.Kemal cephede savaşmadı Ankara’da siyaset yaptı. Sakarya Muharebesinde bir kez cepheye gitti, attan düştü, kaburgası kırıldı, çadırında istirahat etti. Ancak, attan harp esnasında düşmüş değil at üzerinde arkadaşlarıyla konuşurken sigarasını atar sigara atın ayağına değer, yakar, at M.Kemal’i sırtından savurur.

Bir de 26 Ağustos da Afyon cephesine gider,yanında birkaç sandık rakı götürür çadırında içer.

Bunları ben söylemiyorum. Milli mücadelenin iki numaralı ismi Kazım Karaberkir Paşa anılarında yazıyor.

9 Eylülde ordunun başında İzmire ilk giren komutan kim biliyor musunuz? M.Kemal Paşa mı,hayır.İsmet Paşa mı,değil.Sakallı Nurettin Paşa idi.

 

Ali İhsan Paşa-Mustafa Kemal Paşa

1918’de Mondros Mütarekesi imzalanır, ordular terhis edilir.

6.ordu komutanı Ali İhsan Paşa Padişahla görüşmek ister, İstanbul’a gelir. Haydarpaşa garı İngilizlerin kontrolündedir, trenden iner inmez paşayı yakalar, apar topar Malta adasına sürgüne gönderirler.

Aynı ay içinde 7.ordu komutanı M.Kemal Paşa gelir, rahatlıkla trenden iner, Boğaz’ı geçer Pera Palas’a yerleşir.

Acaba diyorum, Paşanın birini apar topar sürgüne gönderen müstevli güç neden diğerine dokunmadı?

Bir yerde okumuştum,”Birinci Cihan Harbinin efsane komutanı Ali İhsan Paşa”diyordu.Ali İhsan Paşa kimdir,ne yaptı da kendisine efsane komutan dendi bilen var mı?

Resmi tarih Halil Kut ve Ali İhsan Sabis Paşalardan hiç bahsetmez. Çünkü bular M.Kemal’in kıskandığı, sevmediği ve unutulmasını istediği paşalardan iki tanesi

.-10-

Her milletin tarihinde zaferde var, yenilgi de…

Kimileri diyor ki,  M.Kemal olmasaydı Yunanlılar yurdumuzu tamamen işgal eder. Ezanı susturur, camileri kapatır; anamızın, bacımızın, karımızın, kızımızın ırzına tecavüz ederdi. Bütün bunları Atatürk önledi.

Bu insanlar ya hiç tarih bilmiyor ya da milletimizi tanımıyor. Her milletin tarihinde zaferde var, yenilgi de. Daha önce bahsettik Napolyon 1812 yılında bütün Rusya’yı istila etti,  Moskova’yı işgal etti ve de yaktı.

Almanlar 2. Dünya Harbinde bütün Avrupa’yı istila ettiler.

Osmanlı ordusu İngiliz, Fransız, İtalyan ve Rus ittifakına karşı, Türkiye’nin yirmi misli toprağı tam dört yıl savundu. Yine de yenildik, her çıkışın bir inişi vardır, eyaletlerimizi kaybettik

Yurdumuz Güneyde Fransızlar, Doğuda Ermeniler, Batıda de Yunanlılar tarafından işgal edildi.

Fransızlar önce Maraş’a girdi. Maraşlının toprağını aldı, ekmeğini aldı. Maraşlı sustu. Ankara’dan yardım istedi. Ankara yardım göndermedi. Fransızlara harp ilanı olur “dedi, göndermedi. Yani Ankara Fransızlardan korktu.

O sırada bir Fransız askeri hamamdan çıkan bir kadının çarşafını yırttı; Sütçü İmam “namusumuza dokundurmayız” dedi, Fransız’ı öldürdü. Toprak gitti, ekmek gitti ama namusa dokunulamazdı. Bütün Maraşlı silaha sarıldı. Fransızlar bir gecede Maraş’ı boşalttılar. Değilse Maraş onlara mezar olurdu. Aynı durum Antep’de ve Urfada’da da oldu.

Sütçü İmam’ın imanı, Antepli Şahin’in cesareti, Urfalı Ali Saip Bey’in kuşatmacı dehası birleşti; Güney illerimizi en kuvvetli düşman Fransızlardan beş ayda temizledi.

Sormak gerekir. M.Kemal Güney illerimize gitmedi, asker de göndermedi, Fransızlar namusumuzu kirletebildi mi? Hayır, asla.

Doğu illerimizi Rus destekli Ermeniler istila etti. K.Karabekir Paşa yıldırım hızıyla baskın yaptı Doğu illerimizi bir ayda Ermenilerden temizledi.

Batıda ise, en zayıf düşman Yunanlılar güzel yurdumuzu kırk ay, tam kırk ay çiğnedi.

Halk liderleri Güney illerimizi beş ayda, K.Karabekir Paşa Doğu illerimizi bir ayda temizledi. İ.İnönü komutasındaki nizami ordu, dünkü eyaletimiz Yunanlıyı ancak kırk ayda yenebildi.

Öyle sanıyorum Egeli kardeşlerimiz oyalanmış. Eğer onlara da Güneye dendiği gibi, silahlanın topraklarınızı ve namusunuzu koruyun dense idi, Ege bölgesinin efeleri, kızanları Palikaryayı değil kırk ay, kırk günde denize dökerdi.

Eğer, palikarya, namusumuza tecavüze kalksaydı, başta İzmir, bütün Batı Anadolu illerimiz Maraş olur, Anadolu Yunanlıya mezar olurdu. Bundan hiç kimse kuşku duymasın.

2.Bölüm

Kemalizm

Kemalizm nedir?

M.Kemal’i ve Kamal Atatürk’ü kısaca tanıdık. Gelelim baştaki soruya, Kemalizm ya da Atatürkçülük nedir?

Kimine göre din; ”Kemalizm Türk’ün Dinidir.”(TDK Türkçe Sözlük, din tanımı 1946 basım)

Kimine göre çağdaş yaşam biçimi: Kadın, kahkaha, içki ve dans.

Kimine göre Atatürk ilkeleri, olmayan ilkeler. Olmayan ilkeler diyorum çünkü ,12 Mart 1971 de Ordu muhtıra verdi. Başbakan Süleyman Demirel şapkasını aldı, kaçtı. Hükümeti istifa etmek zorunda kaldı.

Anayasa profesörü Nihat Erim Başbakan olarak görevlendirildi. Nihat Erim Hükümetinin ilk yaptığı iş, bir “Atatürk İlkelerini Tespit Komitesi” kurmak oldu.

Pek çok kişi, bilhassa samimi Atatürkçüler şaşırıp kaldı. Düşünebiliyor musunuz, Atatürk öleli 32 yıl olmuş, hala ilkeleri tespit edilmemiş.

Tespit komitesi kuruldu, ülkede ne kadar ileri gelen Atatürkçü, Kemalist varsa toplandı; aylarca çalıştı, ama küçük bir kitap bile yayınlamadan, yayınlayamadan dağıldı, gitti. Yani ilkeler tespit edilemedi.

Milli Eğitimin amacı, bu tespit edilememiş ilkeleri benimseyen nesiller yetiştirmek. Ordunun ve yargının görevi bu ilkeleri korumak. Her on yılda bir, bu olmayan ilkeler adına darbe yapıldı. Neden geri kaldık anlaşılıyor değil mi?

Yukarıda,  ilkeler tespit edilemedi demiştik. Edilemez çünkü: Kamal Atatürk ilkeli, ilke koyan, ilke bırakan bir lider değildi. Pragmatik idi. İçinde bulunduğu ortam neyi gerektiriyorsa ona göre düşündü, davrandı ve konuştu.

Nitekim Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip’in bir sorusuna verdiği cevapta bizim tespitimizi teyit etmiş: “Ben manevi miras olarak, hiçbir nass-ı kat’i, hiçbir doğma; hiçbir donmuş, kalıplaşmış düstur bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır” demiştir.

İlim ve Akıl

İlim ve akıl Atatürk’ün ilkesi olabilir mi? Olamaz Çünkü ilim ve akıl kimsenin hayır demediği, herkesin evet dediği iki yüce değer.

İlmi ve aklı kendisinden sonrakilere manevi miras olarak bırakması güzel bir şey. Ancak maalesef bu yüce değerleri, bir devlet adamı olarak kendi hayatına uygulamadı. Milletinin sesini değil sofradaki dalkavukları dinledi.”Beyler! Ben bu milletin Atası değil başkanıyım. Milletimin değerlerine saygılı olmak zorundayım” diyemedi.

Yaptıklarının birçoğunun ilim ve akılla izahı mümkün değil. Evrensel Osmanlı Devletini yıktı, bir ulus devlet, kavim cumhuriyeti kurdu.

Tükler tarihte 16 devlet kurdu. Bunlardan sadece bir tanesinin adı Türk idi, Göktürk Devleti. Diğerlerinin hepsinin adı, hanedan adı: Gazneliler, Selçuklular, Osmanlılar… Doğrusuda bu. Siz, kurduğunuz devlete kendi kavminizin ya da ırkınızın adını verirseniz başka kavimden olanları yönetemezsiniz, kabul etmezler.

Osman Bey kurduğu devletin adını Osmanlı değil de Türk Devleti dese idi, değil cihan devleti kurmak Anadolu’da bile birliği sağlayamazdı. Osman Bey âlim bir insan değildi, okuma yazma bildiği bile tartışmalı, ama arif bir insandı.

Bakınız, üst kimlik sorunu bile çözülemiyor. Türk milleti mi, TC vatandaşlığı mı? Tartışılıp duruyor. Oysa biz İslam milleti, Muhammed ümmeti, değişik kavimler(Türk, Kürt, Arap) Osmanlı bayrağı altında birleşmiştik. Bizim üst kimliğimiz Osmanlı idi.

Atatürk’ün danışmanları, sofra arkadaşları bunları düşünmedi veya maksatlı bir şekilde yanlış yönlendirildi.

Türkleri laikleştirip yozlaştırmanın, Kürtleri asimile etmenin, Hilafeti kaldırmanın, Kuran alfabesini yasaklayıp Latin alfabesini almanın, fötr şapka için insanları asmanın, milletimizin gönlünde yüz yıllarca kapanmayacak derin yaralar açtığını ve açacağını düşünmedi.

Zorunlu kültür değişiminin doğuracağı psiko-sosyal sakınca, sorun ve sonuçları göremedi. Göremezdi çünkü sofrasında bir tek bilim adamı, sosyolog yoktu.

Eğer düşünebilse, görebilse idi, ülkemizde bir kültürel soykırım yapılmasına izin vermez; milletimizin sevgilisi, ortak paydası olur, manevi şahsiyeti konunla korunmak zorunda kalmazdı.

Yazık etti, hem kendine hem de milletimize yazık etti.

…ilkeleri izah ediyorduk. Kimine göre CHP’nin prensipleri: Cumhuriyetcilik, milliyetciklik, laiklik, halkçılık, devrimcilik ve devletçilik. Bu altı oku, özetin özeti izah edelim.

Cumhuriyetçilik: Atatürk ölür, İsmet İnönü Cumhurbaşkanı Dr. Refik Saydam’da Başbakan olur. Refik Saydam bir konuşmasında ;”Ülkede ne varsa, hepsi, A dan Z ye bozuk “der. Hemen susturulur. İşte bu A dan Z ye bozuk düzenin adı cumhuriyetçilik.

Milliyetçilik: Aslında millet ve milliyetçilik İslami terimlerdir. Millet; din, mezhep bir din veya mezhebe bağlı insanlar. Millet-i İslam, İslam Milleti. Millet-i Mesih, Hıristiyan Milleti. Her ikisinin ortak adı Millet-i İbrahim. Milliyetçilikte bunun şuuru

Bunun böyle olduğunu bildikleri için milliyetçilik yerine, Moğolca ulusçuluk kelimesini kullanırlar.

Laiklik: Laiklik tarihi gelişimi içinde Batıda özellikle Fransa’da kilise ile devlet, papazlarla burjuvazi arasındaki hâkimiyet mücadelesinde ortaya konan bir uzlaşma formülüdür. Bizde ne kilise var, ne papaz ne de burjuvazi. Ama karanlık ve koyu bir laiklik var.

Halkçılık: Halktan kopmanın, soyutlanmanın diğer adı. Bunu anlamak için bir örnek yeterli. Ünlü Halk şairi Âşık Veysel Atatürk’le görüşmek ister, Ankara’ya gider, bir akrabasının gecekondusunda iki ay kalır. Değil Çankaya’ya çıkıp Atatürk’le görüşmek Kızılay’a bile giremez, yeniden Sivas’a döner. İnönü-Peker ekibinin halkçılığı bu kadar. Sözde köylü milletin efendisidir. Gerçekte ise köylü Kızılay’a bile giremez.

Devrimcilik: Bu ekip devrimci deği, darbeci idi. Bir hareketin devrim olabilmesi için, temelinde fikir, arkasında halkın olması gerekir. Onların devrim dediği harf inkılâbından, şapka inkılâbından önce yazılmış, bu inkılâpların gerekli olduğuna dair bir kitap, bir makale, bir sayfa yazı var mı? Yok. Yapılanları alkışlayan halk var mı O da yok. Peki, bunlar nasıl devrim oluyor: Hayır yapılanların hiçbiri devrim değil, hepside darbe idi.

Her milletin alfabesi kutsal kitabının alfabesidir. İki istisna Türkiye ve Arnavutluk.

Fötr şapka için insanlar asıldı bugün giyen var mı?

Devletçilik: Devletçiliği anlayabilmemiz için Atatürk’ten bir alıntı yapmamız yeterli. Der ki: “Din ve namusu olanlar kazanamazlar. Fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Bunun için önce din ve namus anlayışını değiştirmeliyiz. Partiyi, bunları kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz.”(K.Karabekir, Paşaların Kavgası, Emre Yayınları)

Belli ki Atatürk'ün kafasında bir burjuva sınıfı meydana getirmek,19.asır modeli bir kapitalist sistem kurmak var.Bu ise İslami değerlerin egemen olduğu bir toplumda mümkün değil.Bu değerlerin yok edilmesi,mümkün olmaz ise zayıflatılması gerekirdi.

Atatürk çok açık konuşuyor, diyor ki: Dindar ve namuslu insanlar kazanamazlar: Biz bu değerleri benimsemeyenleri partimize almalı ve çabuk zengin etmeliyiz. Nasıl olacak bu? Devletçilik ile. Yani devlet emme- basma tulumbası görevi yapacak, halktan toplayacak belli kişilerin kasasına dolduracak.

Nitekim öyle yapıldı, günümüzdeki zenginler kulübü meydana geldi. Şu İstanbul’da en zengin semtlerin belediye başkanlıklarını neden hep CHP kazanır, hiç düşündünüz mü?

Baksanıza yerli otomobil üretmek istemiyor, riskli diyorlar. İstemezler çünkü onlar hiç risk almadan, yorulmadan, devlet kesesinden kasalarını doldurmaya alışkınlar

Özetle

M.Kemal’in manevi şahsiyeti günümüzde bile kalemle değil kılıçla;yasalarla,yasaklarla korunmaktadır.Aslında bu bir ayıp,ama bu ayıp M.Kemal’in değil Kemalistlerin,Atatürk’ün değil Atatürkçülerin ayıbı.Atatürkçü geçinirler Atatürk’ten geçinirler ama içlerinden onu fikren savunacak bir tek mütefekkir ,bir te sosyolog,bir tek hukukçu,bilim adamı çıkmadı.

Bu böyle devam etmeli mi, etmemeli,edemez.Şu yasakçı zorba zihniyet yasal yollardan tasfiye edilmeli.Ülkemiz bir özgürlükler ülkesi olmalı.Atatürk tabu olmaktan çıkarılmalı,eleştirilmeli,artılar-eksileri ,günahı sevabıyla gerçek Atatürk ortaya konmalı ve tarihe havale edilmeli.

Olanları günümüze taşıyalım,kavga konusu yapalım istemiyoruz.Ama bilelim,sorgulayalım,vicdanımızda yargılayalım ve de affedelim istiyoruz

3.Bölüm

Osmanlı Devleti

Her devlet belirli prensipler üzerinde kurulur.Osmanlı Devletinin temelinde Osman Bey’in oğlu Orhan Bey’e verdiği şu öğüt bulunur:”oğlum Orhan,biz kuru bir cihangirlik davasında değiliz.İla-yı kelimetullah uğrunda cihad et, teb’ana adaletle hükmet.İlim ve hilm ehlini koru.Şeriattan ayrılam…”

Osmanlı Devleti bu güzel öğüt üzerinde kuruldu.Tam 600 yıl Avusturya’dan Yemen’e, Fas’tan Hindistan’a kadar üç kıtaya hükmetti.

Fakat zamanla , o günün üniversiteleri olan medreseler görevini yapamadı.Toplumun içinde bulunduğu siyasal,sosyal,ekonomik sorunlara naklin ışığında akli çözümler getiremedi.

Bu durum devleti zayıflattı.Kavmiyetçilik,kavim milliyetçiliği böldü, parçaladı.İhanet yıktı.

Cehalet yok edilebilirdi.Sultan Abdülhamid Han’ın açtığı okullar meyvesini vermeye başlamıştı.

Kavmiyetçilik ya da kavim milliyetçiliği sorunu federal ya da konfederal sistemle çözülebilirdi.

Ama ihanet ,ihanet imkan vermedi.

Osmanlı Devletini iyi anlamak bakımından şu üç hususu belirtmek isterim.

1-Şeriat ve özgürlük

Osmanlı bir şeriat devleti idi.

İddia ve ispat ederim ki fikir özgürlüğü, inanç hürriyeti, temel insan hakları bakımından Osmanlı dönemi, 1950 öncesi Cumhuriyet döneminden çok çok ilerde idi. 

Osmanlının ilk yılarında, Çelebi Mehmet döneminde Simavna Kadısı Şeyh Bedreddin, bugünkü komünizme benzer fikirler ortaya atar.”Yârin yanağından gayri her şey ortak olmalı “der. Bununla da yetinmez, onbeşbin kişilik bir ordu ile devlete isyan eder. İsyan bastırılır, Şeyh Bedreddin yakalanır, yargılanır ve idam edilir. Ama Varidat adlı eseri Osmanlı tarihinin hiçbir döneminde yasaklanmaz.

İki büyük şair, Namık Kemal ve Nazım Hikmet aynı suçu işledi, fikir suçu. N.Kemal Fransız İhtilal’ inden mülhem şiirler yazdı. N.Hikmet’de Bolşevik ihtilalinden ..Namık Kemal Abdülhamit döneminde iki yıla, Nazım Hikmet ise M.Kemal döneminde 35 yıla mahkûm oldu.

N.Kemal ‘in şiirleri hiçbir zaman yasaklanmadı. N.Hikmet’in şiirleri 90’lı yıllara kadar gizli gizli okunurdu.

Osmanlı Şeriat Devleti, Hıristiyan tebaası için Heybeli Ada’da bir ruhban okulu açtı. Laik Türkiye Cumhuriyeti kapattı. 

1905 yılında İstanbul Beşiktaş’da Çerkezce öğretim yapan bir ilk mektep vardı.Kürtler ve Arapların bu yönlü hiçbir sorunu yoktu.Cumhuriyet döneminde ise,değil okul açmak Kürdüm, Çerkezim demek bile suçtu.

Bu dönem, sosyal demokrat bilim adamı, Fikret Başkaya’nın ifadesiyle: Farklı düşünenin hain, muhalefetin ise düşman telakki edildiği ve acımasızca ezildiği bir dönem.

Padişah Vahideddin Kaçtı mı Kaçırıldı mı ?

Hayır, ne kaçtı ne de kaçırıldı, kandırıldı.

Bu konunun iyi anlaşılması için şu sorunun cevaplandırılması gerekir. Padişah Anadolu’ya neden başka bir paşayı değil de  M.Kemal’i gönderdi.

Bizim talebelik yıllarımız; Vahideddin  vatana ihanet etti,M.Kemal köhne bir gemiyle İstanbul’dan kaçtı ,Samsun’a çıktı, Erzurum’a geçti, Kongreleri topladı ve vatanı kurtardı…edebiyatıyla geçti.

Yeni yeni bilgiler, belgeler ortaya çıkıyor, öğreniyoruz ki bunların hepsi yalan. Koca bir millet 90 yıldır kandırılmış.

Birincisi Padişah Vahideddin vatan haini değil, vatansever bir insan. Kendisi”vatanımı kurtarmak için kalkan olmadım ama paratoner oldum, bütün yıldırımları, şimşekleri, musibetleri üzerime çektim, komutanlara imkan hazırladım”der.M.Kemal’i görevlendirir.

Bunun çeşitli sebepleri olabilir. Vahideddin şehzade iken bir Almanya seyahati yapmıştı. Yolculuk esnasında yaveri, emir subayı M.Kemal Paşa idi. Konuşmaları ve tavırları ile itimat telkin etmiş olabilir. Ama kanaatimce en büyük etken şu olmuştur.

Paşaların hemen hepsi İttihat ve Terakki Cemiyeti mensubu idi. İttihatçılar orduyu ele geçirdi kendilerinden olmayan subayları paşa yapmadı, en fazla albaylıktan emekli etti.

 M. Kemal’de üye idi, ama A takımına girememiş B takımında kalmıştı. Öyle sanıyorum bu durum Onun şansı oldu.

Padişah ittihatçı takımından nefret ediyordu. Haklı idi. Onlar darbe yapmış, Sultan Abdülhamit Han’ı tahttan indirmiş, hapsetmiş, Osmanlı Devletini Cihan Harbine sokmuş, ülkemizi mahvetmiş idiler.

Padişah, “Onlar bunu sevmiyorlar, demek ki bu iyi bir paşa,  ihanet etmez” dedi ve M.Kemal’i görevlendirdi.

Ve M.Kemal, iddia edildiği gibi köhne bir gemiyle değil, padişahın emriyle, o günün en modern gemisiyle İstanbul’dan ayrıldı. Maiyetinde yeteri kadar subay, er ve emrinde bir otomobil vardı. Tabii çantası da altın doluydu.

19 Mayıs 1919 da Samsun’a çıktı, Erzurum’a gitti. Kongreyi o toplamadı. K.Karabekir Paşa bir ay önce Trabzon üzerinden Erzurum’a gitmiş kongreyi hazırlamış idi. Yani M.Kemal hazır kongreye gitti.

M. Kemal, Erzurum’dan Padişah Vahdettin’e uzun bir telgraf çekti, Padişahı aşırı derecede övdü ve altına da “Kulları Mustafa Kemal” imzasını attı. Başka bir telgrafta, daha önce bahsettiğimiz gibi, “sizin ayağınızın tozuna yüzümü sürmeye hasretim” dedi. Kongrelerde ve Millet Meclisinin açıldığı gün: Vatanı, Milleti, Hilafet ve Saltanatı koruyacağına dair yemin etti. Çünkü zayıftı. Kuvvetlenince de Vahideddin’e hain dedi, alçak dedi.

Milli Mücadele sona erdikten sonra, M.Kemal’in İstanbul’daki temsilcisi Refet Bele Padişahı korkutup kaçırmak için bir senaryo hazırladı. Tramvaya, duvarlara,”Hain Vahideddin, Vahideddin’e ölüm, Halk O’nu linç edecek…”gibi sloganlar yazdırdı.

Bununla da yetinmedi, Padişahın dostu, gazeteci Ali Kemal Bey’i, İstanbul’dan berberde traş olurken kaçırttı; İzmit’te Sakallı Nurettin Paşa tarafından sivil giydirilmiş askerlere linç ettirildi. Sakallı Nurettin “Sıra Vahideddin’de”dedi.

Refet Bele baktı, bütün bunlara rağmen Padişah korkup kaçmıyor, taktik değiştirdi. Padişahın yirmi yıllık dostu, doktoru Reşat Paşa’yı kandırdı.

“Sen Padişahı ikna et, yurt dışına çıkın, üç ay içinde, ortalık yatışınca Gazi sizi davet edecek”dedi.Reşat Paşa Padişah’ı ikna etti,birlikte San Remo’ya gittiler.

Osmanlı Hanedanı tam bir fedakârlık sembolüdür. Devletin devamı için, nizam-ı âlem için, masum insanların kanı akmasın diye kendi evlatlarını feda etti. Son Padişah Vahideddin de kendini feda etti, İstanbul’u terk etti.

Eğer terk etmek yerine “ne münasebet hiçbir yere gitmiyorum. İstanbul’u benin dedem fethetti. Kılıcımı kuşanacak Ankara’daki hainlerden hesap soracağım…”dese idi, iç harp çıkardı.

Milli Mücadele de yedibin şehit vererek Yunan’ı kovduk. Ama iç harbi 107 bin şehitle bile önleyemezdik.

Padişah San Remo’da açlıktan öldü. Mahallenin bakkalı, manavı cenazeyi vermek istemedi. Bir Arap şeyhi borçlarını ödedi ve cenaze Şam’a götürüldü.Mezarı orada.

Padişahımız açlıktan ölürken, atamız 2800 cumhuriyet altını maaş alıyordu.

Padişah açlıktan ölünce, diğer hanedan üyelerinin, şehzade ve sultanların durumunu siz düşünün.

Osmanlı’da Evlat ve Kardeş Katli

Burada şu hususu belirtmen gerekir. Kemalistlere göre Osmanlı Hanedanı 600 yıl, koltuk için, saltanat için kendi kardeşlerini ve evlatlarını katletti. Hayır.

Osmanlı,600 yılda 52 kardeş ve evladı feda etti. Ama bu koltuk için değildi. Devletin devamı için, nizam-ı âlem için masum insanların kanının akmaması içindi.

Atilla Büyük Hun Devletini kurdu. Ama öldüğü gün, toprakları oğulları arasında parçalanmaya ve devleti yıkılmaya başladı.

Cengiz Han dünyanın yarısın fethetti. Ama kurduğu büyük devlet torunlarıyla beraber yok oldu.

Bir devletin kurulması ve yıkılması basit bir olay değil. Yüz binlerce belki milyonlarca insanın hayatına mal olur. Oluk oluk kan akar.

Tarihte yüzyıl harpleri vardır. Hanedan harbi. İngiliz kralı ölür. Kralın İngiliz eşinden doğan çocukları ile Fransız eşinden doğan çocukları taht kavgasına girişir. Bu kavga torunlara intikal eder ve tam 116 yıl sürer. Yüz binlerce masum insanın kanı akar. Eğer Kral Charles oğullarından ikisini ya da üçünü feda edebilseydi, yüz binlerce masum insanın kanı akmazdı.

Bir devlet yıkılırken kuruluş tarihinden daha fazla kan akar. Komşumuz Suriye somut bir örnek. Her gün kadın, kız, çoluk çocuk demeden onlarca masum insan ölüyor.

Osmanlı 600 yılda 52 kardeş ve evlat feda etti. Suriye’de her gün elliden fazla kadın ve çocuğun kanı akıyor.

Osmanlı, kendi kardeşlerini ve evlatlarını feda ederek devletini korudu ve masum insanların kanının akmasını önledi. Bu fedakârlığı ecdat düşmanları anlayamaz, milletimiz anlasın yeter.

…Ve Ütopyamız

Yeni Osmanlı Devletleri

…nihai hedefimiz ya da hayalimiz ise, geçmişten geleceğe, yerelden evrensele uzanan; insanlığa adalet, özgürlük, erdem ve mutluluk vadeden bir medeniyet tasavvuru geliştirmek ve bir devlete doğru yürümek.Dünyanın neresinde zulüm varsa, o zulmü önlemeyi kendine varlık sebebi sayan bir büyük devlete doğru.

Bu büyük devletin bizim hayal dünyamızdaki adı: Yeni Osmanlı Devletleri, YOD

YOD, Osmanlı Devletinin eksilerini, menfi yanlarını tarihe havale etmek; artılarını, müspet yanlarını günümüze taşımak.

YOD, temelinde istişare, adalet, özgürlük ve itaat prensipleri bulunan bir Medine-i Fazıla, günümüzün diliyle fazilet devleti, adalet devleti ya da hukuk devleti.

YOD, Hakk’a bağlı, halka dayalı bir yönetim: Ruhçu ve özgürlükçü demokrasi, maneviyat cumhuriyeti.

YOD de hâkimiyet Hak ’kın, hilafet (temsil yetkisi) halkındır.

YOD inandığımız yüce değerlerin şekillendirdiği bir devlet. O değerlere dokunulamaz, değiştirilemez. Değerlerden modeller(şekil, biçim, kanun, kural, kurum, kritik) üretmek ise insan aklına aittir. Modeller zamana, zemine, şartlara göre değişir ve gelişir.

YOD’ de siyasal, sosyal, ekonomik… Bütün sorunlar naklin ışığında akılla çözülür. Elimizde bir altın anahtarımız var: Ezmanın tagayyürü ile ahkâm tagayyür eder. Yani zamanın değişmesiyle hükümler, değişir.

Merkezi Devlet

YOD bir Merkezi Devlet ve değişik sayıda üye devletten meydana gelir.

Merkezi Devleti, üye devletleri temsilen; bilimde,  sanatta, siyasette, askerlikte temayüz etmiş 101 kişilik Seçkinler Meclisi ve kendi aralarından, belirli sürelerde seçecekleri lider, Halife yönetir.

Halife kendisine, ülke genelinde ehil kişilerden bir başyardımcı, yeteri kadar yardımcı seçer. Başyardımcı ve yardımcılar Büyük Divan adını alır. Büyük Divan’ın dört üyesi günümüzdeki dış işleri, savunma, adalet ve sosyal yardım bakanlıklarının görevlerini üstlenir.

Üye devletler

Üye devletlere gelince… Her üye devlet istişare, adalet, özgürlük ve itaat prensipleri üzerinde kurulmak; Hak’ka bağlı halka dayalı olmak kaydıyla kendi yönetim biçimini kendisi belirler.

Hiçbir beşeri nizam, bütün zamanlar ve bütün toplumlar için en iyi nizam değildir. En iyi nizam toplumların bünyesine en uygun nizamıdır.

Her üye devlet, dış işleri, savunma, adalet ve sosyal yardım bakanlıklarının şümulüne giren konularda Merkezi Devlete bağlı, diğer konularda, iç işlerinde serbesttir.

Üye devletlerden birinin başkanı, tarihe saygı gereği Osmanlı Hanedanından olur. Seçkinler Meclisi, şehzadeler içinden ehil birini, belli sürelerde başkan olarak görevlendirir.

Özetlemek isterisek,hayal ülkemiz bir merkezi,değişik sayıda üye devletten müteşekkirdir.Her üye devlet daha önce belirttiğimiz gibi dış işleri,savunma,adalet ve sosyal yardım bakanlıklarının şumulüne giren konularda merkezi devlete bağlı,diğer konularda içişlerinde serbesttir.

Gerekli ve yeterli hazırlıklar yapıldıktan sonra;önce komşularımız,sonra diğer mazlum milletler adil ve evrensel Yeni Osmanlı Devletlerine üye olmaya davet edilir.

Soru ve cevaplar

Burada birkaç soruyu cevaplandırmamız gerekir:

-Merkezi Devlet’in başkenti neresi olur?

-İstanbul. Evrensel, büyük devlete başkent olmaya en layık şehir İstanbul.

Halife-i Rui zeminin makamı, Yıldız koruluğunda inşa edilir.

-Seçkinler Meclisi bir Türk’ü Halife seçmez ise ne olur?

-Hiç bir şey olmaz. Halife Türk, Kürt, Arap… olacak diye bir Nas, yok. Kim ehilse meclis onu seçer.

-Bu yapılanmada Türkiye Cumhuriyetinin konumu nedir?

- Türkiye Cumhuriyeti bir numaralı kurucu üye devlet

Komşularımızın ve diğer mazlum milletlerin üye olmasını nasıl sağlarsınız?

-Eğer biz, kendi sorunlarını çözemeyen, aciz bir devlet olur isek kimse üye olmaz. Ama şu üç değeri: Adalet, özgürlük ve zenginliği gerçekleştirebilir isek, değil komşularımız, dünyanın öbür ucundaki devletler de üye olmak ister.

-Sizin hayal ülkenizde özgürlüklerin sınırı nedir?

-Fikir özgürlüğü ,inanç hürriyeti ,temel insan hakları bakımından bir sorun olmaz.İnsanların günah işleme özgürlüğü vardır.Devlet o özgürlüğü kullanmasına da imkan verir.Ancak bir kişi,insanları günah işlemeye davet etmek ve cinsel içgüdülerini sokakta tatmin etmek isterse buna müsaade edilmez.

-Devlet ve derin devlet çalışmalarınızda size izin vermez, ezmek ister ise ne yaparsınız?

-Biz bütün çalışmalarımızı demokratik usullerle ve kanun yoluyla yapmak isteriz. Kanun yoluyla yapılan faaliyetlere devletin mani olması düşünülemez.

Derin devlet denen zorba güçler engel olmak isterseler,biz de ;çoluk ,çocuk,kadın,kız demeden silahsız bıçaksız meydanları doldurur:Yaşasın İslam,yaşasın Hilafet,kahrolsun zalimler,kahrolsun emperyalizm ve uşakları der,avazımızın çıktığı kadar bağırırız.Kitlelerin mukaddes kini karşısında zorba güçler yok olmaya mahkumdur.

 

Son söz:

Okurlarımdan bir kısmı seviyeli takdir ve tenkit ediyor. Onlara teşekkürü bir borç bilirim.

Bir kısmı sinkaflı küfrediyor. Onları adam hesabına katmıyorum.

Bir kısmı tehdit ediyor. Onlara, Rahmetli Erdem Beyazıt’ın diliyle cevabım:

Bize ne uzak, bize ne yakın ölüm

Ölümsüzlüğü tattık, bize ne yapsın ölüm

Not:Okuduklarınızı mantıklı ve hayırlı buluyor iseniz başkalarına tavsiye etmenizi ,sitenizde paylaşmanızı diler saygılar sunarım M.K.

Ana Sayfa Ziyaretçi Yorumları İletişim
2012 © Tüm Hakları Saklıdır